Yapabilirsin

22 4 19
                                    

"Ailen kapı çalmayı öğretmedi mi hiç sana?"

"Kapa çeneni!"

Hızla girdiği kapıyı ardından çektikten sonra yatağında oturan, bulduğu birkaç kağıdı karıştıran, ama kendisi geldiğinde hemen yastığının altına sokuşturan gence yaklaştı Yunho.

"Ben sana dün ne olursa olsun Seonghwa'yı odadan çıkarma demiştim, değil mi? Ama sen beceriksizliğini yine gösterdin"

"Benimle böyle konuşma hakkını nereden buluyorsun?"

Suratında yine o pişkin gülümsemesi vardı.

"Ha, ikinci bir konu da o. Peki sen Rian'a hesap sorma hakkını nereden buluyorsun?"

Alay edercesine güldü, bir süre sessiz kaldıktan sonra devam etti Kevin.

"Seonghwa denen o herife gereken açıklamayı yapmıştım ben"

"Kıçından uydurduğun şeyleri açıklama diye yutturamazsın bana. Rian'la aranızda hiçbir şey olmadığını biliyorum"

"Nereden biliyorsun? Rian'la konuştun mu?"

Bir anda duraksadı genç korsan. Onun bu halini gören Kevin ise keyiflenmişti.

"Benim söylediklerime inanmaktan başka çaren de kalmıyor öyleyse"

"Her ne olursa olsun, Rian'a karşı bir daha patavatsız bir şekilde konuşursan karşında beni bulursun. Ben Seonghwa gibi köşeme çekilmem"

Başını, Yunho'yu geçiştirmek adına olumlu anlamda salladı hemen. Kimsenin kendisine hiçbir şey yapamayacağına, Rian'ın kendisini koruyacağına, eğer korumazsa da başına gelecekleri bildiğine çok güveniyordu. Yunho da bir süre iğneleyici bakışlarını onun üzerinde gezdirdikten sonra daha fazla tahammül edemeyerek odadan çıkmıştı.

Rian'la beraber altı genç, güzel havayı fırsat bilerek güvertede oturuyor, neşeyle sohbet ediyorlardı. Sonbaharda olmalarına karşın hava açıktı, tatlı bir rüzgar eşlik ediyordu. Yunho onların yanına gittiğinde Rian'ın anlattıkları yarıda kesilmiş, herkes bir süredir ortalıkta olmayan gence dönmüştü.

"Yunho? Nerelerdeydin?"

Rian'ın sorusunu Mingi'nin yanına otururken, elini "boşver" anlamında sallayarak geçiştirdi.

"Ufak bir işim vardı sadece. Siz ne konuşuyorsunuz öyle heyecanlı heyecanlı?"

"Rian dün olanları anlatıyordu"

"Cidden mi? Sahi, o mürettebatı nasıl aştın Rian?"

"Bekle, anlatıyorum. Henüz oraya gelmedim. Nerde kalmıştım? Hah, sonra o kaptan bozuntusu tekrar geldi, yine bana sarkıntılık edeceğini biliyordum. Ama işime gelmişti, odasına gittiğimizde oracıkta öldürdüm onu. Zaten beceriksizin tekiydi, hemen inandı bana. Gerçi bana inanmaması da aptallık olurdu"

Bulduğu samimi ortamdan ötürü şakayla karışık bir şekilde kendisini övmeden duramayan Rian'ın bu hali, Seonghwa'yı uzun zaman sonra ilk defa güldürmüştü. Ama Yunho onun, az önce genç kızın anlattığı sarkıntılık olayından dolayı gerginleşen yüz hatlarını çok net seçebiliyordu.

"...Oliver'ı da zindanda gördüm işte. Bana yardım edebileceğini umuyordum, öyle de oldu. Öldürdüğüm muhafızlardan birinin kıyafetlerini giydi, mürettebatın hepsini zindana çekti. Ben de o arada parti malzemelerini hazırlıyordum"

Dinleyenlerden birkaçı, yaptıklarını gerçekten zekice bulduklarına dair sesler çıkarmıştı.

"...Eh, zordu. Ama eğlendiğimi söyleyebilirim"

Yunho, onun son sözlerine karşın keyifli bir kahkaha attı.

"Hiçbir şeyden korkun yok mu senin Kraliçem?"

Rian da aynı şekilde gülerek karşılık verdi.

"Herkesin korkuları vardır, önemli olan yokmuş gibi davranmakta. Neyse, onu boşverin şimdi. Kısa bir olay atlattık, tekrar odak noktamıza dönme zamanı"

"Hongjoong..."

"Aynen öyle San. Asıl amacımızdan sapmamalıyız"

"Aklında bir şeyler var mı?"

Kısa bir süre sessiz kaldı Kızıl Kraliçe. Bakışlarıyla etrafı kontrol etti, tehdit unsuru olabilecek herhangi birinin olup olmadığından emin olduktan sonra sessizce devam etti.

"Bu gece bir rüya gördüm. Fedoralı Rian bana sadece beklemem gerektiğini söylüyordu. Geleceklermiş."

"Yani?"

"Onları beklemeliyiz. Bence olayların farkındalar ve boyut değiştirebilmemiz için hazırlık peşindeler. Biz de bu arada kaybettiğimiz mürettebatımızı ve erzağımızı yeniden toplayacağız"

"En yakın kasabaya gitmemiz bir gün kadar sürer"

"Harika. Hızımızı arttıralım Yunho. 

~

"Tamam, yapabilirsin Seonghwa. Tek yapman gereken kapıyı çalmak ve aklındakileri söylemek"

Hızlı hızlı, fısıltılarla kendini motive etmeye çalışan, ama asla işe yaramayan ve daha çok stres olan Seonghwa, yavaş adımlarla Rian'ın odasına ilerliyordu. İlerliyordu ancak sanki ayakları onu geriye çekiyor gibiydi. Alt kattan üst kata çıkan merdivenleri tamamlaması yaklaşık on beş dakikasını almış, odanın kapısının önüne gelmesi ise bir o kadar daha sürmüştü. Yemekten sonra Rian, biraz düşünceli bir halle odasına çekilmişti. Dünün yorgunluğu hâlâ üzerinde olmalıydı. İçinden "umarım uyumamıştır" diye düşünerek kapısını birkaç kez tıklattı genç korsan. Çok geçmeden de içeriden "gel!" diyen sesi duyulduğunda yavaşça kapıyı açıp başını uzattı.

Uzun ve dalgalı saçları, bembeyaz, üzerine hafif oturan geceliğinin üzerine ölüm kırmızısı gibi dökülmüştü. Buna rağmen sanki bir meleği andırıyordu. Henüz içeriye giren kişiye bakmadan, hızlı hareketlerle elindeki hançeri çekmecesine kaldırmış, üzerindeki geceliğin uzun ve salaş ceketini biraz daha önüne doğru çekiştirmişti. Genç korsanın aklındaki bütün düşünceler bir bir, sanki sarhoşluk etkisindeymiş gibi silinivermişti. Zihnini dolduran tek şey tüm odayı esir almış, Rian'ın kendine has kokusu ve kendisine şaşkınlıkla bakan biri mavi, diğeri kahverengi gözlerin güzelliğiydi.

"Rian, ben... Şey-"

Başını sorarcasına yana yatırmıştı Rian. Odasına gelen misafirin konuşmasını beklemiş, uzunca bir süre sadece kendisine bakmasından sonra tam öfkeyle dudaklarını aralayacakken sonunda Seonghwa söze girmiş, ama ağzında birkaç şey geveledikten sonra yeniden susup öylece bakmaya devam etmişti.

"Neden geldin Seonghwa?"

Bir şeyler söylemesi gerektiğinin farkındaydı, ama yapamıyordu. Zihninde hep kapıyı çaldığını ve konuşmak için izin istediğini tasarlamış, ne yazık ki ötesine gidememişti.

"Ben, aslında... Aslında, seninle konuşmak için... Vaktin varsa konuşabilir miyiz?"

"Gecenin bu saatinde mi?"

"Bana sadece beş dakika ver"

"Üzgünüm, çok yorgunum. Uyuyacağım"

Ve bedeniyle beraber bakışlarını da çevirdi arkaya doğru. Seonghwa bunun "artık git" anlamına geldiğini çok iyi biliyordu.

"İyi geceler"

İyi dileğine sadece başını eğerek karşılık veren Rian'ı odada bırakarak, ama son ana kadar o büyüleyici halini izlemeye devam ederek çıktı delikanlı. Titrek bir nefes vererek odasına ilerledi. Bunun olacağını önceden tahmin etmiş gibiydi sanki, her duruma hazırlıklıydı. Kendini hazırlamadığı şey ise Rian'ın elinde tuttuğu hançerdi.

Seonghwa bu hançeri çok iyi hatırlıyordu, çünkü önceden kendisine aitti. Rian'a baloda, kendisini koruması için vermeden önce... Ama odaya girdiğinde dönük olduğu, göz alıcı makyaj aynasının en başına yerleştirilmiş kırmızı, kurumuş gül de gözünden kaçmamıştı. Kevin'la ilk tanıştıkları, hatta dans ettikleri gün Rian'ın saçlarına yerleştirilmiş o gül...

pirate kings: ateezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin