Guys öncelikle oy veren parmaklarınızı kemiririm 🥰
Bölüm şarkımız şarkı değil şaheser dinleyin dinlettirin
Buz kesmiş bedeni hem soğuktan, hem de şoktan tir tir titriyordu. Zihni bomboş, sadece bir düşüncenin onu ele geçirmesine izin vermiş, geriye kalan tüm önemsiz düşünceleri silip atmıştı; belki de gitmesi gerekiyordu.
Oturduğu yerden hiç kalkmadan cenin pozisyonunu almıştı birkaç saat önce. Kendini korunaklı hissettiği bir yerde olmak istiyor gibiydi bunu yaparak, refleksti tamamen. Gözlerini bir noktaya dikmiş, aynı düşüncenin esiri olmuş bir şekilde duruyordu sessizce. Birkaç kişi gelmişti yanına, ama sordukları sorulara kaçamak cevaplar verip yollamıştı onları. Kim olduklarını ve ne cevap verdiğini hatırlamıyordu bile. Kendine ait olan bir şey alındığında sinirlenen Seonghwa yoktu uzun zamandır. Çünkü hep geri almasını bilirdi. Bu defa ise tamamen çıkmazdaydı, öfkesi kaybolmuştu. Onun yerini tamamen boşluk almıştı, koskoca bir boşluk hissi... Ne ağlayabiliyor, ne konuşabiliyor, ne de mantıklı düşünebiliyordu. Gitmeliydi, her şey bitmişti, Rian artık o Kevin denen aptalındı. Hem de tümüyle onundu. Sonsuz mutluluk Seonghwa için ellerinden kayıp gitmişti.
Saatlerdir aynı yerde oturan arkadaşını izlemek artık Yunho için çekilmez olmaya başlamıştı. Seonghwa'yı en son ne zaman bu kadar perişan halde gördüğünü hatırlamıyordu. Birkaç kere kendisi yanına gitmiş, birkaç kere de San ve Wooyoung'u göndermişti ama hep aynıydı. Ağzında bir şeyler geveliyor, yüzüne hiç bakmıyor sonra da "git" "yalnız kalmalıyım" tarzı şeyler söyleyip başından kovuyordu. Yunho onun daha fazla kötü hissetmesine dayanamazdı. Ani bir hareketle kalkarak geminin bir ucundan öteki ucuna gitti hızlı adımlarla, Seonghwa'nın olduğu yere. Sonra yine aynı hızla yanına oturdu, elleriyle omuzlarını kavradı ve kendine çevirdi bitkin bedenini.
"Kendine gel artık"
İstemese de Seonghwa'nın bakışları sonunda Yunho'ya dönmüştü. Gözlerinin anlatmaya çalıştığı hüznü okuyabiliyordu şimdi, konuşmasa da anlıyordu. Belki de kendine gelmesini söylemek saçmaydı, ama başka ne yapabileceğini bilmiyordu.
"Olanlarda senin hiçbir suçun yok"
Ama bu sözlerin de arkadaşını rahatlatmayacağını biliyordu. Rahatlatamazdı, ama Yunho'nun aklında şimşekler çakmasını kesinlikle sağlardı. Aklına gelen düşünceyle bir anda gözleri büyüdü genç korsanın. Kaşlarını çattı, sonra belli belirsiz gülümsedi.
"Tabi ya, olanlarda senin suçun yok ki!"
Sesinin yüksek çıkmasına engel olamamıştı birden. Üzerindeki şoku atamamış Seonghwa, onun bağırmasıyla irkilerek gözlerini kırpmış, sonra sorarcasına arkadaşına bakmıştı.
"Rian, Wonderland'de olanların senin suçu olmadığını biliyor Seonghwa. Bunu kendisi söyledi, hatırlasana!"
En sonunda omuzlarından sarstığı arkadaşını bırakıp hızlıca ayaklandı.
"Bekle, onunla konuşacağım"
"Hayır-"
Ama Yunho çoktan koşar adımlarla yatak odasına geçmiş olan Rian'ın yanına gitmişti bile
~
İçeriden asla ses gelmeyen kapıyı defalarca kez çalarken Yunho'nun duyguları heyecandan öfkeye evrilmişti yavaş yavaş. Rian'ı sevedi, ona gerçekten değer verirdi. Hatta kendi öz kardeşi yerine bile koyardı. Ama yaptığının ne kadar yanlış olduğu konusunda kimseye ağzını bile açtırmamış, şimdi ise tam bir çocuk gibi davranıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pirate kings: ateez
Fiksi Penggemar"Anladığım kadarıyla şu an geçmişteyim" Yunho kısa bir süreliğine ona baksa da cevap vermemişti. "Hongjoong sana cevap vermemeni mi emretti?"