"Prensten kolay kurtuldum. O kadar gerilmiştim ki cevap verirken!"
Kasabanın dar sokaklarında, Yunho'yla beraber şu herkesin övdüğü savaş malzemeleri satan dükkanı ararken arkadaşına olanları anlatıp duruyordu Rian.
"Ne var bunda gerilecek?"
"Sırf onu reddettim diye gemime bile saldırabilirdi. Erkeklerin işi belli olmuyor"
Son sözü, Yunho'nun ona ters ters bakmasına sebep olurken söylediklerini yeni idrak edebilmişti genç kız. Sevimli bir şekilde gülümserken hemen Yunho'nun koluna sarıldı.
"Şakaydı, gerçekten. Şaka yapmıştım, seni neşelendirmek için. Bana öyle bakma"
"Çok neşelendim gerçekten, sağ ol"
Genç korsan sahte bir alınganlıkla omuz silkse de sonra gülmesini tutamamıştı.
"Elma birası ısmarlarsan affederim"
"Peki, peki tamam. Diğerlerini de çağır, hepinizi güzelce doyuralım. Yeni mürettebatla kim ilgileniyor bu arada?"
"Seonghwa. Sen beni çağırınca ben de ona devrettim"
"İyi" anlamında başını sallayıp ilgisiz kalmıştı sadece Rian. Kalan yol boyunca sessizliğini korumuş, sonra şu bahsedilen yere geldiklerinde içerideki ihtiyar adama siparişlerini verene kadar susmuştu.
İçeride çeşit çeşit kılıç, irili ufaklı bir sürü hançer ve çok da kaliteli olmasa da iş görebilecek durumda birkaç tüfek vardı. İçeride hala çalışmakla meşgul olan yaşlı adam, ikili içeriye girdiğinde elindeki çekici bırakmış, güler yüzle karşılamıştı onları. Yine de içeride fazla oyalanmadılar. Rian yeni mürettebat için alacağı bütün o savaş malzemelerinin sıfırdan yapılmasını istemişti. Tüfeklerin işçiliği ise pek hoşuna gitmemiş, ihtiyar siparişleri not alırken Yunho'nun kulağına tüfekler için başka bir yere gitmeleri gerektiğini fısıldamıştı. Böylece işleri biten ikili dükkandan çıktılar.
Yunho, dün gündüz vaktinde kasabayı biraz gezmişti. Bu yüzden biraz dinlenmek için Jongho'yla uğradıkları mekana götürdü Rian'ı. Burası alkollü içeceklerin de servis edildiği bir kafe gibiydi. Kafe diyordu çünkü kasabanın salaş barları gibi olamayacak kadar nezih bir yerdi. Ayrıca içeride keman, gayda ve davuldan oluşan küçük bir ekip de devamlı müzik çalıyor, insan gülüşmeleriyle beraber bu hoş melodi ortamı sıcak bir havaya bürüyordu. İçeriye girdiklerinde önce kalabalık grubun sığabileceği geniş bir masa bulmuşlar, Rian yerini alırken Yunho'da diğerlerini çağırmak adına tekrar dışarıya çıkmıştı ki çok geçmeden geldiler. Yunho herkesi toplayıp gelmişti, Seonghwa'yı bile. Ama Rian'ın asıl ilgisini çeken kişi Liam olmuştu. Parlak gülüşüyle beraber içeriye girer girmez Rian'a doğru koşan ufaklığa genç kız da sımsıkı sarılarak karşılık vermiş, saçlarını okşayıp yanaklarına minik öpücükler kondurmuş, neşeyle sohbet etmiş ama tam o arada çoktan masaya yerleşen diğerlerinin, Seonghwa'yı Rian'ın karşısına itelediklerini görünce neşesi birden kaybolmuştu. Tam yanındaki San dışında pek kimseyle konuşmamıştı karşındaki genç. Garson geldiğinde siparişini vermiş, daha sonra ellerini masaya koyup sadece ve sessizce arkada çalan müziğe parmaklarıyla eşlik etmişti.
"...peki ya senin? Senin adın ne?"
Rian son birkaç dakikadır masada oturan herkese laf atan Liam'a kahkahalarla gülüp duruyordu. Zaten çocukları çok severdi ve Liam da dünyalar tatlısı bir beydi.
"Ben Jongho. Hem, herkese adını soruyorsun da sen neden kendini tanıtmıyorsun bakayım?"
"Tanıtırım, ne varmış? Liam benim adım. Ve büyüyünce Kraliçe'yle evleneceğim"
Liam'ın bilmiş bilmiş söylediği şeyle herkes sessiz kahkahalar patlatırken Liam da yine dün olduğu gibi sinirle çıkışmıştı her birine. Daha sonra Yunho'nun da katkılarıyla, nasıl yine odasından kaçtığını, güvertede gezinirken zaten önceden tanıştığı Yunho'yla karşılaştıklarını, sonra babasının onu bulduğunu ve ikilinin beraber nasıl babasını ikna etmek için yalvardığını anlatmıştı. O yine susmak bilmeden konuşurken de siparişleri gelmişti. Herkes büyük bardaklardaki biralarını önlerine çekerken Liam'a da sadece saf elma suyu düşmüştü. Birkaç kez mızmızlansa da Rian büyüyünce içmesi gerektiğini, büyüyünce onunla beraber tekrar çıkabileceklerini söyleyip Liam'ı yatıştırmayı başardı.
Geriye kalan vakitlerde Rian hep küçük misafiriyle ilgilenmişti. Diğerleri de bir süre aralarında konuşmuş, ama sonra tüm gözler Liam'la gülüşüp duran Rian'ı izleyen Seonghwa'ya dönmüştü. Geldiğinden beri düşünceli haliyle beraber hiç konuşmak için dudaklarını aralamamıştı delikanlı. San ve Wooyoung belki tekrar dener umuduyla onu Rian'ın karşısına oturtmuş, ama çabaları boşa çıkmıştı, ta ki Seonghwa, bardağındaki son yudumu kafasına dikip hafif öne eğilip Rian'ın adını seslenene kadar.
"Rian?"
Genç kızın bakışları korkuyla sesin sahibine döndü, sorarcasına baktı.
"Birkaç dakikalığına dışarıya gelebilir misin?"
"Neden?"
"Konuşmak için. Geçen gece haklıydın, saat geç olmuştu ama şimdi-"
"İşlerim var"
Yine aldığı red imalı cevabıyla neye uğradığını şaşıran Seonghwa'nın imdadına hemen, kendilerini dinleyen ve lafa atılan Yunho yetişmişti.
"Ne işin var Rian? Sen demedin mi buraya ge-"
"Elbise bakmam gerekiyor. Balo için. Benimle gelmek ister misin Liam?"
"Oluuur!"
Ve genç kız hiç beklemeden, aceleyle herkesi itekleyerek olduğu yerden kalktı, Liam'ı da peşinden sürüklerken önce hesabı ödedi, ardından da daha kimse ne olduğunu bile anlayamadan kapıdan çıkıp gitti.
Fenalık geçirecek duruma gelip ama hâlâ olay akışını bozmamakta kararlı olunca yazalar 🤠
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pirate kings: ateez
Fanfiction"Anladığım kadarıyla şu an geçmişteyim" Yunho kısa bir süreliğine ona baksa da cevap vermemişti. "Hongjoong sana cevap vermemeni mi emretti?"