5 ay sonra
İnsanları yararak ilerliyordu koridorlardan. Her yere hakim olan rom kokusu burnuna belli belirsiz geliyordu, yüzünü kapattığı bez parçası kokuyu bir nebze olsun kesmişti. En son böyle bir yere gelmesinin üzerinden yıllar geçmiş gibi hissediyordu. Ama bu defa eğlenmek için gelmemişti. Onu bulması gerekiyordu.
Pansiyonun bar kısmına sonunda ulaştığında yerlere yığılmış, dans eden, doyasıya içen kalabalığın arasında tek bir masa vardı. Ve sandalyede ise herkesin peşinde olduğu, bir grubun öldürmek için her şeyini ortaya koyabileceği, bir grubun da sadece mürettebatına girmek için onlarca yol geldiği kişi oturuyordu; Kızıl Kraliçe.
Genç adam onu bir süre sadece uzaktan izlemeye karar verdi. Yanına nasıl yaklaşacağını bilmiyordu. İlk defa bir şeyden deli gibi korkuyordu. Ama sonra ayakları onu zihninden bağımsız bir şekilde yönlendirmeye başlamış, sırf mürettebata girmek için kuyruk oluşturan insanları geçip kıza doğru yürümeye başlamıştı ama öyle kolay yaklaşamayacağını kendisine doğru gelen iri iki adamı gördüğü zaman anlamıştı. Adamların ikisi birden kollarından onu tutmuş, biri belindeki kılıcı almıştı. Tam o sırada da genç kızın dikkati sonunda buraya çevrilmiş, ayağa kalkıp hızlı adımlarla korumalarının tuttuğu adama doğru yaklaşmıştı.
Bu gözleri nerede olsa tanırdı, ne de olsa aylarını vermişti. Aylarca izlemişti, hatta ölmeden önce bile gördüğü son şey bu gözlerdi. Alaycı bir gülümseme yerleşti dudaklarına, tek elini belindeki kılıcından çekip adamın yüzünü kapattığı bez parçasını aşağıya çekti. Korumaları artık bir tehlikenin olmadığını anlamışlardı. Kızıl Kraliçe'nin baş hareketiyle adamın kollarını bıraktılar.
"Sam, Eric. Seonghwa'ya salona kadar eşlik edin. Arkadaşlarını özlemiştir."
"Rian bekle-"
Her ne kadar seslense de Rian arkasına bile bakmadan gitmiş, yeniden masaya yerleşip mürettebatı için gelenlerle ilgilenmeye koyulmuştu. Meşguldü, artık ülkede nam salmıştı. Kendisi için gelen insanları geçmişteki katili için bekletemezdi.
~
Üst katın merdivenlerini adımladı tereddütle, koridorun sonuna doğru ilerledikçe adımlarını yavaşlattı. Korku ve tereddüt karışımı hakimdi bedenine. Aylardır görmediği arkadaşlarını özlemişti elbette. Peki ya onlar özlemiş miydi? Rian gibi bir tepki verebilirlerdi. Gerçi genç kız tepki bile vermemişti alaycı bir gülümseme dışında.
Eli yavaşça kapı koluna gitti, sonra yeniden geri çekti. Bunu geldiğinden beri üçüncü kez yapmıştı. İçinde sürekli kendisini ikilemde bırakan bir ses var gibiydi ama bu sesin varlığı kapıya yaklaşan adım seslerini duymasıyla son bulmuştu. Daha geri çekilmeye bile fırsat bulamadan kapı açılmış, karşısına görmeyi en son isteyeceği kişi çıkmıştı.
"Sen..."
Ve o alaycı gülümsemeyle ikinci kez karşılaşması olmuştu bu. Rian'ınkiyle aynıydı.
"Vay vay vay, Bakın kim gelmiş."
Kevin'ın sesini duyan diğerlerinin dikkati de kapıdaki bedene kesilmişti şimdi. Herkes bir anda ayaklanmış, kendisine doğru ilk gelen de Yunho olmuştu. Hızlı adımlarla yanına yaklaşıp Kevin'ı bir çırpıda kenara itmiş, birkaç saniye duraksayıp ardından kollarını sıkıca Seonghwa'ya dolamıştı.
"Dostum, seni çok özledik."
Yunho'nun kısık sesle söylediği kelimeler Seonghwa'yı da cesaretlendirmişti. Tıpkı arkadaşının yaptığı gibi o da sımsıkı sarılmıştı Yunho'ya. Bu tanıştıklarından beri bir ilkti ama ikisi de şikayetçi değildi elbette. Bu manzarayı gören Jongho, Mingi ve Yeosang da hemen yanlarına gelmişti. Kevin ise onlara sadece iğrendiğini belli eden bir ifadeyle bakıyordu.
Son birkaç dakika sadece sarılmalar ve birbirlerinin sırtına samimiyetlerini belli etmek istercesine pat pat vurmalarla geçmişti. Yeosang bile ona gülümseyerek bakıyordu, aralarında hiçbir problem kalmadığını gösteriyordu bu da. Herkes onu yeniden kabul etmişti. Tabi Rian hariç. Onunla her şeyin eskisi gibi olamayacağını daha ilk saniyeden anlamıştı.
"Evine tekrardan hoşgeldin"
"Hoşbuldum Yunho. Ben de sizi çok özledim"
"Diğerleri nerde? Yoksa seninle değiller mi?"
"Hayır, hayır benimle hepsi. Gemide uyuyorlar. Ben yalnız gelmek istedim. Şey için..."
"Rian'la konuşmak için"
Söyleyemediği sözlerinin geri kalanını Jongho tamamladığında buruk bir gülümsemeyle başını salladı. Ortalık bir anda sessizleşmişti. Seonghwa'nın yüz ifadesinden konuşmanın çok da başarılı geçmediğini anlayabiliyorlardı. Çok uzun zaman da böyle kalacağı kesindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pirate kings: ateez
Fanfiction"Anladığım kadarıyla şu an geçmişteyim" Yunho kısa bir süreliğine ona baksa da cevap vermemişti. "Hongjoong sana cevap vermemeni mi emretti?"