3.BÖLÜM

993 80 39
                                    

Merhabalar, iyi akşamlar!

Nasılsınız? Umarım her şey yolundadır.

Yeni bölüme geçmeden önce oylarınızı ve yorumlarınızı büyük bir heyecanla beklediğimi söylemek isterim. <3

Keyifli okumalar! :*

****

Siyah gözlerinin derinliği ve anlamlı bakışları beni düşündürtüyordu. Bir insanın gözleri bu kadar anlamlı bakar mıydı? Böyle ansızın yakalar mıydı? Özdemir hep böyle anlamlı mı bakardı yoksa öyle mi denk gelmişti? Benimle konuşurken yüzümde ve serada gezinen gözleri söyleyeceğim her şeyi daha bir önemsememe sebep oluyordu. Özdemir, neden böyle bakıyorsun? "Yok, o fidanlar burası için değil. Araslar'ın arazisine gidecek." Özdemir bir an için söylediklerimi anlamlandıramayınca "Bir müşterim," diye ekledim.

"Anladım. Bu fidanlardan kalanlar olursa dün arazi içinde birkaç yer belirlemiştim orası için kullanabiliriz. Tabii sizin için de uygun olursa." Sözlerinin ardından saatlerdir yaptığı gibi seranın içinde dolaşmaya başladı. Ben de saatlerdir yaptığım gibi birkaç adım gerisinden onu takip etmeye başladım. "Aa sukulent de varmış, kaktüsler arasında favorimdir. Sen... Pardon, siz sever misiniz?"

Kibarlığına tebessüm ettim zaten saatlerdir seramda dolaşıp da beni daraltmamasının sebeplerinden biriydi kibarlığı. "Sorun değil, Özdemir Bey. Severim ama favorim değildir. Sukulenti genelde plaza müşterilerim alır. Bakımı oldukça kolay olduğu için çok tercih ediliyor." Başını hafifçe aşağı yukarı sallayarak beni onayladı. Cebindeki telefonuna bir mesaj geldi, elini cebine atarak gözlerini telefonda gezdirdi ve gelen mesajı cevaplamaya koyuldu. Ben de o sırada rafların arkasında kalan küçük kahverengi ahşap masamın başına geçtim. Toprak içinde kalan eşyalarımın tozunu almaya koyuldum.

"Ali arazide kaybolmuş desem inanırsınız değil mi? Şimdi konumu onunla paylaştım, birazdan gelecektir." Yüzündeki komik bir sırıtmayla karşımdaki beyaz demir banka oturdu.

"İnanırım. Oldukça büyük bir arazi ama alışacaktır."

"Elbette. Çalışırken arazinin büyük olması bizim için çok önemli. Lavin Hanım seranızda bir şey dikkatimi çekti," dirseklerini dizlerine yerleştirerek öne eğildi ve tam ayakkabısının ucunda duran taşı ayağı ile kontrol etti. "Bu taşlardan seranın birçok yerinde var. Sizin gibi serasıyla ilgilenen biri için çalışırken zor olmuyor mu? Demek istediğim o kadar çok takıldım ki bu taşlara sizin taşlarla olan deneyiminizi merak ettim." Merakına ve dikkatine karşılık yüzümde istemsiz bir gülüş oluştu, dudaklarım kendiliğinden yukarı kıvrıldı. O gözler asla boş bakmıyordu.

"Özdemir Bey o taşlar kendiliğinden orada değil. Ben yerleştirdim onları." Kıvrımlı dudakları şaşkınlıkla aralandı arkasına yaslanarak bacak bacak üstüne attı. Kollarından birini bankın sırtına birini de bankın koluna yerleştirdi. "Yani siz yerleştirdiniz." Dedi şaşkınlığını gizlemeyerek.

"Evet. Bilir misiniz bilmiyorum, Almanya'da soykırımı hatırlatmak için bazı kaldırımlarda 'Tökezleme Taşları' bulunur. İsterler ki insanlar takılsınlar o taşlara ve hiç akıllarında yokken dahi o soykırımı hatırlasınlar. Sizin takıldığınız taşlar da benim tökezleme taşlarım." Sözlerimi tamamladıktan sonra masamda bir peçetenin üstünde ters duran iki su bardağına sürahiden su doldurdum birini ona uzattım birini de kendim aldım.

"Sizin de hatırlanacak soykırımlarınız var anladığım kadarıyla." Onun kendince bulunduğu bir tahmin benim gerçeğimdi. Benim içimde unutulmayacak soykırımlarım ve yıkımlarım vardı. Göğsümün ortasında yeri geldiğinde nefesimi kesen anılarım vardı. Bardağımda kalan son yudumu içtiğimde Ali Bey yüzünde mahcubiyetle içeri girdi.

YAKAMOZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin