4.BÖLÜM

695 67 6
                                    

Merhaba,

Nasılsınız?

Ülke gündemimiz oldukça üzücü olaylarla birlikte.

Yitip giden insanlarımız, doğamız, hayvanlarımız... İnsanlarımızın biricik yuvası... Ve tabii bitmeyen kadın cinayetlerimiz. Gerçekten çok üzücü ve sarsıcı şeyler yaşıyoruz. Gündemimiz her an yeni bir başka kötü haberle değişebiliyor.

Çok üzgünüm. Umudumu da kaybetmek istemiyorum. Bilmiyorum. Umarım, beraber güzel yarınlar inşa edebiliriz. Dünden ve bugünden gereken dersleri bir an önce çıkarabilmemizi umut ediyorum.

Çıkaracağımız derslerle güzel yarınlar umarım yakındır. Kadın cinayetlerinin artık son bulmasını ve gereken her şeyin yapılmasını, yangınlarımızın da durmasını tüm kalbimle diliyorum.

Bu bölümle biraz da olsa belki kafamız dağılır...

Yorumlarda buluşabilmek dileğiyle keyifli okumlar. <3

****

Özdemir cam vitrinde aradıklarını bir bir bularak tezgaha çıkardığında gözlerimi çok belli etmemeye çalışarak aşağıya indirdim.

Üzerimde beyaz bir gömlek vardı ve hala daha bahar havalarına geçemediğimiz için lacivert bir hırkayı gömleğimin üstüne giymiştim. Ayağımda her zamanki gibi sarı çizmelerim vardı ve tabii çizmelerimin içinden belime ulaşan yüksek belli laciverte yakın bir kot pantolon vardı.

Düz saçlarımı bu sefer kelepçeli bir toka ile toplamamış lacivert bir bandana ile kontrol altına almıştım. Yüzümde bir güneş kremi, ışıltılı çok az kırmızıya kaçan bir ruj vardı ve kirpiklerimi kahverengi rimel ile kıvırmıştım. Gayet iyiydim.

Bu rahatlıkla ki bu rahatlığı bu şekilde yakalamış olmam karnımda bir kemirme hissi oluştururken arkama yaslandım ve onu belli etmeden süzmeye çalıştım.

O da benim gibi koyu renk bir kot giymişti ve sarı çizmelerimizle yeniden pişti olmuştuk. Üzerinde siyah kazağı vardı ve kazağının kolları siyah büyük düğmelerle süslenmişti.

Su ısıtıcısına su dolduran Özdemir bana döndü ve biçimli kırmızı dudaklarını araladı. "Size nasıl içersiniz diye bilerek sormuyorum. Kendim nasıl içiyorsam öyle yapıyorum." Bu tavrına karşılık ona bilmiş bir gülümseme gönderdim. "Sizin zevkinize güvenmeli miyim, Özdemir Bey?"

"Benim zevkime kesinlikle güvenmelisiniz. Güvenirseniz değil; güvenmezseniz pişman olursunuz." Dudaklarımın arasında dışarıya ulaşan küçük kahkaham ikimizi de güldürdü.

Bu yersiz bir kendine güvenme hali değildi. Özdemir anladığım kadarıyla kendini bulmuş biriydi. Yaptığı ve yapacağı şeylerin sorumluluğunu almaktan korkmuyordu. O, oldukça kararlı biriydi.

Kendi zevkine göre yapacağı kahveyi beğenip beğenmeyecek oluşum onu ikileme düşürmüyordu. Kararlarının sonucunda haksız olmaktan çekinmiyordu. Sanırım onun için günün sonunda haklı olmak büyük bir mesele değildi. Peki, ya ben?

Ben bu konuda onun gibi değildim.

Zamanında bana karşı yapılan haksızlıkları arıyordum şimdilerde ve haklı olmam önemliydi.

Günün sonunda Raşit ile olan savaşımda ne kadar ileri gidersem gideyim kendimi haklı olduğumun bilincindeyken uykuya teslim edebiliyordum. Haklı olduğumdan bu kadar emin olmasam bu kadar dimdik duramazdım.

"Kahvelerimiz hazır." Diyerek çiçekli fincan takımlarından birini bana uzattı ve teklifsizce benim sandalyeme yerleşerek dirseklerini masaya yasladı.

YAKAMOZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin