Nasılsınız,
Her şey yolunda mı? Umarım güzel bir haftanın, güzel bir perşembe
akşamındasınızdır :) Değilseniz de bölümle beraber kısa bir mola ve sorun her neyse de yoluna girmesini dilerim...Bölüm şarkımıza tık tık,
Yıldıza bir tık <3
Keyifli okumalar dilerim, yorumlarda buluşursak da çok mutlu olurum. :*
****
Yatağın içinde öksürmeden Perihan ile konuşmaya çalışırken ciğerlerimle savaş veriyordum. Bildiğim şeyleri bana anlatıyordu ve bir şekilde dışarıya yansıtamadığım öfkem, daha doğrusu Özdemir'e yansıtamadığım öfkem, Perihan'ın oldukça mantıklı sözleriyle dışarıya çıkmaya çalışıyordu.
Hararetimizi fark eden Mehmet ile, Perihan sesimi hoparlöre vermişti. "Ya ben size anlatmayacağım demiyorum ki. Dedim mi? İki gündür yorgan döşek yatıyorum ama ne bir arayan ve ne de bir soran var. Ne saygı duymakmış arkadaş, sanırsın Diana soyundan. Hayır, her şeyi geçtim insan hiç mi merak etmez? Raşit Bey'inin kapısında yatacaktı neredeyse." Bu kez soluklanmadan celallenerek konuştuğum için kuvvetlice öksürmeye başladım. Zaten gün içinde bir ateşlenip bir terlediğim için leş bir durumdaydım.
Perihan köpüren müvekkillerine takındığı sesi ile, "Ama hayatım senin de gözlerini patlatmış giderkenki halini biliyoruz. Belki korktu ya da çekindi," dedi. Hadi ya!
Elimi sertçe yorgana geçirdim. "Perihan bırak Allah aşkına, insan mı yiyorum ben?" Hızımı alamadım, "Ayrıca kimi yediğimi o çok iyi biliyor. Ama işine gelmiyorsa orasını bilemem."
"Perihan, takmış 200'e geliyor arkadan selektör yaparak daha ne diye ısrar ediyorsun? Bizi de alacak altına," Mehmet uzun süredir koruduğu sessizliğini bozmuştu. "Haklısın, Lavin. Bana sorarsan korkmadı ya da çekinmedi. Sana kızdı çünkü çocuk değilsiniz. Sen sinirini koruyamadın. Koruyamazsın da bu durum senin bam telin." Konuşurken parmağını şaklattığını duydum. "Beraber dinlediğimiz bir psikolog vardı, Tunç Tataker. 'Ailelerimizden aldığımız travmalarımızı 25 yaşımızdan sonra bir bahane olarak sunamayız,' demişti. Tamam, sen sunmuyorsun ama bu konunun üstünde birileri dolandıkça sakinliğini koruyamıyorsun. Konuyu sen biliyorsun, biz biliyoruz ama o bilmiyor. Üstüne Raşit, gençliğinde ona yardım etmiş."
Yüzümü ovuştururken Mehmet'in de Perihan'ın da haklı olduğunu biliyordum. Kızmış olabilirdi ve aramayabilirdi. Sessizlik onun bir tepkisi olabilirdi, kavgadan çekinmediğini söylemişti ama ikimizin de yokuşa sürmesini engellemek için durmuştu. "Haklısınız," sessim boğuk çıktığında boğazımı temizledim. "Hadi, içeri gidin. Gelince uzun uzun konuşuruz. İkinize de teşekkür ederim, Leyla'yı öpüyorum."
Telefonu kapattığımızda boş boş ekrana bakıp tekrar başımı yastığa gömdüm. İki gündür hastalıktan yattığım için çiftliğe gidemiyordum ve seram kapalıydı. İşler karışmış, siparişler aksamıştı ama bana yardımcı olabilecek biri yoktu. Bu yüzden bu durumu düşünmemeye çalışıyordum. Tek isteğim bir an önce iyileşmek işlerimin başına dönmekti.
Bugünlerde Cavidan Halam birkaç kez aramıştı ama o anlarda ateşim yüksek olduğundan hala kendisine dönememiştim. Bu ısrarının sebebini de anlayamıyordum, Raşit'e üzüldüğünü pek sanmıyordum. Hatta haberi bile olmayabilirdi çünkü rahatsızlığı basına düşmemişti. Dursun Bey'imiz işinin başındaydı.
Tabii Fethi Bey de aramıştı. Onu düşünmeden meşgule atmıştım, umutsuz ve solgun sesini duymaya tahammülüm yoktu.
Bu süreçte müşterilerime toplu bir mail atarak anlayışlarına sığınmıştım. Çoğu da iyi dileklerini iletmişti ve çok sevdiğim bir müşterim bahçesinden mevsim meyveleri ile bitki çayları yollamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKAMOZ
Romance12 yaşındayken şöyle bir cümle okumuştum ve bana öyle derinden dokunmuştu ki... Kalbimdeki sızıyı dün gibi hatırlıyorum. 'Perdeleri güneş yıpratır çocuk, kızlarıysa babaları.'* Ben yıpratılmamıştım bile. Benim canıma kastedilmişti, aldığım nefese gö...