Merhabalar,
Nasılsınız? :)
19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun! <3
Yıldıza bir tık *-*
Bölümü okumaya maalesef fırsatım olmadı eğer yazım yanlışlarım varsa şu an için göremedim üzgünüm... Kusura bakmayın lütfen, sonrasında bakacağım :)
Keyifli okumalar dilerim! <3
****
Hastaneden eve döndüğümüzde vücudum üstündeki donukluğu daha atamamıştı. Halam ile çiftlikten çıkıp hastaneye gitmemiz sanki saatlerce sürmüştü. Nefesimi tutup kendimi kastığımı Özdemir'in gözlerini gördükten sonra fark etmiştim. O kadar korkmuştum ki... İçimin titremesi geçmiyordu.
Özdemir odamızda yatarken yanımıza su almak için mutfağa gelmiştim ancak tekrar dönmeden önce biraz kendime gelebilmek istiyordum.
Başımı duvara yasladığımda gözlerimi kapattım, Özdemir çok şükür az bir hasarla bu kazayı atlatmıştı. Onu hemen hastaneye götürmüşlerdi ve çekilen MR sonucunda bir kırık çıkık yoktu. Sadece belinin üzerine düştüğü için doğrulamıyordu, ayaklandığında ise topallayarak yürüyordu. Seyisin dediğine göre böyle bir hasarla kurtulması mucizeymiş. Bunu duymak beni daha çok daraltıyordu. Ona, Özdemir'e, büyük bir zarar gelme olasılığını düşünmek kalbimi göğüs kafesimde büyülterek ciğerlerimdeki nefese engel oluyordu.
"Lavin," diye seslenen Cavidan Hala'mın sesini duyduğumda irkilerek gözlerimi açtım. "İyi misin kızım?"
Buz tutmuş ellerimi kavuşturdum, bilmiyorum Cavidan Hala.
"Korkumu üstümden atamadım ama iyiyim. Çok şükür Özdemir iyi, önemli olan da bu," Cavidan Hala'm adımlarını bana yönelterek yanıma yaklaştı. Sıcak avucunu yüzümde kollarımda gezdirdi. "Rengin geçti yavrucuğum. Sanki sen de Özdemir ile attan düştün, sana şekerli su yapayım kendine gel."
Başımı öylesine salladım. Herhangi bir laf anlatmaya ya da itiraza halim yoktu, şekerli su içmekten bir zarar gelmezdi.
"Özdemir ilaçlarını aldı ama gece ağrısı olabilir," diye içeriye giren Hasan Enişte'mdi. Odaya dönmem uzun sürdüğünden ilaçlarını büyük ihtimalle gelmeden vermişti. Sırtımı eliyle pışpışlayıp "Gece ara ara bakarsın," dedi.
"Bakarım Hasan Enişte, uyudu mu?" Başını geriye atıp gülümsedi. "Seni bekliyor." Neden bilmiyorum, günlerdir Özdemir ile olan hiçbir anımızda sohbetimizde kızarmayan yanaklarım bu yaşadığımız anla beraber kızardı. Benden doğan şefkatin ve korkunun büyüklüğü mü beni utandırdı? Bilmiyorum.
Halamın uzattığı bardağı alıp tek seferde içtim, yudum yudum içmeye çalışınca içemiyordum. Artık odamıza dönebilirdim. Doldurduğum sürahiyi ve iç içe geçirdiğim iki bardağı aldım. "Ben odaya geçeyim, iyi geceler."
Cavidan Hala'm kahve kavanozunu alırken eniştem de iki fincan çıkardı, anlaşılan onlar için gün bitmemişti. "Allah rahatlık versin kızım."
Umarım.
Kapıyı dirseğimle açıp girdiğimde Özdemir'in meraklı gözleri beni buldu, ifadesiz yüzümde buruk bir tebessüm oluştu. Kendimi tutuk hissediyordum, üstümde garip çekimser bir hava vardı.
Gözlerinin kızarmış olduğunu aramızdaki mesafeye rağmen fark ettim, elimdekileri makyaj masasına bırakıp yatağa doğru yürüyüp yavaşça yanına oturdum.
Yatağın üstündeki elini ürkekçe tuttuğumda o daha sıkı bir şekilde kavradı. "Nasılsın?"
Ellerimizi havaya kaldırdığında ne yapmaya çalıştığını anlamadım ama ona yardımcı olmak adına kalçamı uzanarak kaldırdım. Elimi öpüp gülümsedi. "İyiyim sevgilim, gerçekten. Sen nasılsın," diye ilgiyle sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKAMOZ
Roman d'amour12 yaşındayken şöyle bir cümle okumuştum ve bana öyle derinden dokunmuştu ki... Kalbimdeki sızıyı dün gibi hatırlıyorum. 'Perdeleri güneş yıpratır çocuk, kızlarıysa babaları.'* Ben yıpratılmamıştım bile. Benim canıma kastedilmişti, aldığım nefese gö...