Merhabalar,
Nasılsınız?
Yıldıza bir tık *-*
Keyifli okumalar dilerim! <3
****
Ben valizimi hazırlarken Özdemir yatağıma çapraz bir şekilde uzanmıştı. Biraz durgundu ama keyfi yerindeydi. İster istemez Hülya'nın geçen günlerdeki hırçınlığı onu biraz da olsun mahzunlaştırmıştı.
Keyfinin en çok yerine geldiği akşam Perihanları bize yani bana yemeğe çağırdığımız akşamdı. Leyla'ya bitkilerle ilgili yaşına uygun bir kitap almıştık ve Özdemir bütün akşam bıkmadan usanmadan Leyla'nın tüm sorularını yanıtlamıştı. Yalan yok ben bir yerde sıkılmıştım ama bir çocuğun dünyasında kaybolma şifasını biliyordum. Özdemir bulduğu şifada kaybolmuştu.
Bu geçen zaman içerisinde önce günde bir kez araba turları ile başlamıştık sonra bunu ikiye çıkarmıştık. İki gün sonra doğum günümdü, biz de yarın sabah hava aydınlanırken yola çıkacaktık. Arabada ufak tefek daralmalarım oluyordu bunun üzerine Bergüz ile bir terapi seansı yapmıştık. Yaşadığım bu durumun çözümü oldukça basitti üstüne gitmek ama kararında bir dozla. Bergüz'ün de dediği gibi sistematik duyarsızlaştırma.
Valizimi gereksiz eşyalarla doldurmak istemiyordum. Bahçelerde giyebileceğim rahat parçalar, özellikle açık renkli kıyafetler, şapka, bandana alıyordum. Bir de beni her durumdan kurtaran çizmelerim.
İstanbul'da hava bir gün çok sıcakken ertesi gün sonbahar gibi oluyordu ama Hatay şimdiden yirmi dereceleri bulmaya ve geçmeye başlamıştı. Halamla konuştuğumuzda sıcak olduğundan ona göre gelmemizi söylemişti.
Güneş kremim ve su bazlı nemlendiricim ise elim ayağım olarak valizde çoktan yerini almıştı. Ufak bir makyaj çantası ayarlamıştım. Özdemir valizini bana gelmeden hazırlamış ve arabaya çoktan yerleştirmişti.
Çok bir şey almadığımı düşündüğüm halde valize bacaklarımdan biriyle baskı uyguladım, Özdemir bu halime gülerken fotoğrafımı çekti. İkinci fotoğrafta dilimi çıkarttım. En sonunda valiz kapattığımda ayağımıza dolanmaması için koridora çıkarıp duvara yasladım.
Odama döndüğümde yatağıma hızla uzandım, Özdemir bu hızımla yatakta yaylandı. Beni göğsüne çektiğinde yorgunlukla gözlerimi kapattım. "Şükür bitti," dedim. "Sence saçma şeyler aldım mı?"
Saçlarımı geriye atarken güldü. "Bunu valizini kapattıktan sonra mı soruyorsun?" Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken mırıldanarak başımı salladım. "Çünkü öyleyse bile hiçbirini çıkarmak istemiyorum. Hem seninle benim için yüzümüze ferahlatacak yüz maskeleri aldım, gece uyumadan yaparız diye."
Memnun bir ifadeyle "Bak sen," derken burnumu ısırdı. "Beni de düşünürmüş." Omzumu silktim. Kaşlarını düzelttim, yukarı kaldırdım. "Annenler nasıllar? Hülya ile konuştun mu," diye sakin bir sesle sordum. Bugün gitmeden bir ara onlara kahveye uğramayı düşünmüştük ancak hazırlığım daha yeni bittiğinden vakit kalmamıştı.
"İyiler, söyledim selamları var," dedi. "Hülya ile bizden hediye isteyeceği kadar konuştuk." Güldüm. "Siz de konuşmuşsunuz söyledi. Kimsenin kimseyle bir dargınlığı yok, Hülya da kendince haklı. Halam boş boş konuşmuş." Haklıydı, Hülya her ne kadar duymamak için uğraşsa da kadın susmamış. Hümeyra Teyze de Hülya'nın istediği gibi bir tepki vermeyince Hülya bir güzel hepsini kalaylamış.
Hülya'ya evde kalmışsın lafıyla başlayıp mesleğindeki zorluklar bir sana mı zorluk diye devam etmiş. Taş olsa bir yerde çatlardı. Hülya çatlamıştı çatlamasına ama sıçramıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKAMOZ
Romance12 yaşındayken şöyle bir cümle okumuştum ve bana öyle derinden dokunmuştu ki... Kalbimdeki sızıyı dün gibi hatırlıyorum. 'Perdeleri güneş yıpratır çocuk, kızlarıysa babaları.'* Ben yıpratılmamıştım bile. Benim canıma kastedilmişti, aldığım nefese gö...