15.BÖLÜM

445 50 4
                                    

Merhaba,

Nasılsınız? 

Umarım sağlığınız ve keyfiniz yerindedir. <3

Keyifli okumalar dilerim! :*

****

Sabahın ilk ışıklarını Özdemir ile bugün de beraber karşıladık. Yüzümden silinmeyen tebessümün ve vücudumdaki tatlı dinginliği sebebi ılık güneş değildi. Özdemir'in tutkulu ve şefkatli öpüşüydü. Tabii, sıcak dokunuşları...

Birbirimizi takip eden adımlarımız alıştığı ritmi devam ettiriyordu. Özdemir beklemediğim bir anda sağ kolunu omzuma sararak beni göğsüne çekti ve dönüşe başladık. "Uyanamadın mı," diye sorarken saçlarıma bir öpücük bıraktı. "Sesin çıkmıyor."

Omzunun altından çıkarak bakmaktan keyif almaya başladığım yüzüne bakışlarımı çevirdim. "Uyandığımı ispatladığımı düşünüyorum," diyerek bilmişlikle sırıttım. Keyifli sesli bir gülüş bıraktı.

Başını aşağı yukarı sallarken "Doğru," dedi. "Geride bıraktığımız ağacın altında bunu anlamıştım." Parmak uçlarımda yükselip omzuna nefesimi verirken sıcak bir öpücük bıraktım. O, bu hareketimi beklemediği için andan faydalanarak dönüş yarışımızı başlattım.

"Lavin," diye seslenirken sinsiliğime övgülerini yağdırıyordu. Bir an bile arkama bakmadan koşmaya devam ettim. Koşarken gülmekten kendimi alamıyordum. Özdemir ile beraberken içimde yaşamak istediğim duygular filizleniyordu.

Onunla mutlu oluyordum. Sevgim ve heyecanım birbirine karıştığında bu hislerimi dışarıya vurmak istiyordum. Sevgim... Özdemir'i hayatıma alarak sevdiğimi zaten ispatlamıştım. Kendimizce adlandırdığımız bitiş çizgisine geldiğimde zıplayarak ona döndüm.

Elleri belinde başını sağa sola sallarken bana yaklaştı. Gülmekten kendimi alamıyordum. Ellerini, belime sararak beni sıcak gövdesine yasladı. İçine çekilmekten kendimi alamadığım gözleriyle beni içine katmak istercesine baktı.

Gözlerime o kadar derinden bakıyordu ki huzursuzlukla kıpırdandım ve yüzüne üfledim. "Ne bakıyorsun," diye agresifçe konuştum. Bir eli hala belimdeyken diğer eliyle yanağımı avuçladı. Parmakları kaşımı ve gözaltımı okşadı. Beni taklit ederek suratıma üflerken "Sevgilimin güzelliğine ve çakallığına bakıyorum," diye keyifle konuştu.

Ona "Sen çakal tanımamışsın," dediğimde tek kaşını yukarı kaldırdı. "Aslında tanıyorsun da ayılamadın." Raşit'e hala ayılamamıştı. Raşit'ten büyük çakal mı vardı?

"Belki de ayılmam için konuşman gerekiyordur." Dedi. Beraber trafik ışıklarına yürüdük. Ayağımın ucundaki küçük taşa usul usul vururken Özdemir'in basitçe kurduğu cümleyi düşünüyordum.

Haklıydı. Dışarıdan kimsenin bilmediği gerçekleri kendince bilemeyeceği için ondan benim duygularımı hissetmesini bekleyemezdim. Özdemir ancak ben anlatırsam bilebilirdi. Ben de anlatmak istiyordum ama doğru zaman ne zamandı? En önemlisi nereden başlayacaktım?

Belki bir yerden başlasam gerisi gelecekti. Sadece içine yeni girdiğimiz ilişki bunları kaldırmak için çok tazeydi. Biraz zaman... Biraz.

"Seni ayıltacağım. Kuşkun olmasın," diyerek ona döndüğümde ciddiyetle başını salladı. Söylediklerimi şakaya vurmadı. "Lavin, ne zaman ve nerede olursa olsun sen bana anlatmak istedikten sonra seni önyargısız bir şekilde dinleyeceğim." Kendinden emin bir şekilde konuştuğunda üstüne bir yorumda bulunmadım, yalnızca başımı aşağı yukarı salladım.

Güzel bir bahar sabahında evime götürecek olan sokakları yürüdük ve apartmanın önüne geldik. Belime bağladığım eşofman üstünü elime aldım. "Bugün akşam bana yemeğe gelsene," dediğimde gözleri parladı.

YAKAMOZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin