Merhabalar,
Nasılsınız?
Umarım her şey yolundadır :)
Bölüm şarkımız var, tık tık! <3
Yıldıza bir tık *-*
Keyifli okumalar dilerim! <3
****
Akşamın karanlığını çiftliğin çevresini saran sarı ışıklar aydınlatıyordu. Konak diyorduk ama ağız alışkanlığındandı çünkü buraya konak kültürü hakim değildi. Burada herkes kendi işini kendi hallederken herkes kendi işinin patronuydu. Daha çok çiftlik evi kıvamındaydı, yeşil arazinin yola yakın olan yerine 'U' şeklinde konumlandırılmış geniş bir avlusu olan herkesin deyimiyle Menderes Çiftliği'ydi. Gerçek Menderes Çiftliği.
Menderes Ailesi'nin kökleri tam olarak bu topraklardaydı, benim köklerim buradaydı. İnsan köklerini hisseder miydi? Ben bu topraklara baktıkça kendi nabzımı bu yeşil arazilerden duyuyordum.
Islak saçlarım lacivert elbisemin, doğum günü elbisemin, rengini koyulaştırdığında saçlarımı işaret parmağımla sararak ensemde küçük bir topuz yaptım.
Özdemir banyodan çıkana kadar hazırlansam iyi olacaktı, geldiğimiz gece herkes gelememişti ancak bugün doğum günüm olduğundan bayağı kalabalık olacaktık. Herkesi görecek olmanın telaşıyla karnım kasıldı, titrek bir nefes aldım. Güzel bir akşam olacak, dedim kendime. Şimdiye kadar her şey güzel gidiyordu. Cavidan Hala'm, Rasim Amca'm ve Reşat Amca'm beni gördükleri için gerçekten mutlulardı. Bu gerçek olmasa anlardım. Gerçek olmayan her şeye düşman biri en çabuk sahici olmayanı tanırdı.
Geldiğimiz akşam komik bir an yaşamıştık gerçi Cavidan Hala'mın kalbi biraz teklemişti. Özdemir ve benim için ayrı iki oda ayarladığını söylediğinde mutfakta ikimiz yalnızdık.
İskenderun'da ilk akşam
Biberli ekmeği durmadan yerken bir yandan çayımı içiyordum. Ben kurt gibi acıkmışken Özdemir sadece su içmişti. Molada beni uyutup ziyafet çektiyse kendisine küsmeyi planlıyordum ama öyle bir ziyafette de çekmediyse yolculuk beni cidden çarpmıştı.
Şakaklarımı temiz olan avucuma yaslamışken biberli ekmekten son lokmayı alacağıma kendimi ikna etmeye çalışıyordum ki içeriye Cavidan Hala'm girdi. Karşımdaki sandalyeyi çekip oturduğunda sıcak gözleriyle bana baktı. "Yavrucuğum," dedi. "Senin odanı hazırladım, Özdemir'e üst kattaki odayı hazırladım. Sen de yediysen eğer yat artık gözünden uyku akıyor."
Bizi ayırmış mıydı? Halam söyleyene kadar bana böyle bir kararla geleceğini hiç düşünmemiştim. Gerçi ben ne zaman hayatımdaki bir insanla çıkıp buraya gelmiştim ki? Boğazımı temizledim. "Yedim yedim de biz aynı odada kalırız, hiç iki odaya gerek yok Cavidan Hala," dedim.
Gözleri bir an için yuvalarından fırlayacak sandım ama beni bildiğinden çabuk toparladı. Ağzını açtı geri kapadı sonra geri açtı, gülecektim ancak daha ilk saatlerden bir huzursuzluk yaşanması en son isteyeceğim şey dahi değildi. "Lavin öyle olur mu? Kızım sonuçta evli değilsiniz, bir şey değilsiniz."
Son lokmamı yiyip bardağımdaki kalan çayımı içtim. "Halacığım," dedim oldukça sevimli bir sesle. "Evet evli değiliz ama sevgiliyiz. Yani bir şeyiz ve beraber aynı odada kalacağız." Masadaki sürahiye uzanıp masada ters duran iki bardaktan bir tanesini alıp kendine su doldurdu.
"Kesin kararın mı?"
"Evet," dedim masadan kalkıp bulaşıkları lavaboya bırakırken. Bu kadar yorgun olmasam makineye yerleştirirdim ama hiç halim yoktu. Neyse daha buradaydık ve doya doya yerleştirirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKAMOZ
Roman d'amour12 yaşındayken şöyle bir cümle okumuştum ve bana öyle derinden dokunmuştu ki... Kalbimdeki sızıyı dün gibi hatırlıyorum. 'Perdeleri güneş yıpratır çocuk, kızlarıysa babaları.'* Ben yıpratılmamıştım bile. Benim canıma kastedilmişti, aldığım nefese gö...