Merhabalar,
Nasılsınız? Umarım her şey yolundadır.
Yeni bölüme geçmeden önce bölümlerle ilgili bir duyuru yapmak istiyorum.
Yeni bölümlerimiz artık her perşembe gelmeyecek.
Yeni bölümler iki haftada bir perşembe günleri gelmeye devam edecek. <3
Keyifli okumalar dilerim :*
****
Özdemir ile geçirdiğimiz cumartesi akşamının üzerinden neredeyse on gün geçmişti.
Çiftlikte maalesef oldukça az karşılaşıyorduk. Hem onların yetiştirmesi gereken projeler vardı hem de benim baharın gelişiyle siparişlerim yoğunlaşmıştı. Müşterilerime nasıl yetişeceğimi şaşırmıştım. Eve döndüğümde pestilim çıkmış oluyordu, Perihan'ın yemekleri olmasa aç kalırdım. Yemek yapmayı düşünecek halim dahi kalmıyordu.
Bir yandan bu nisan ayının böylesine yoğun geçmesi benim açımdan iyiydi. Nisan ayı benim için hatırlarken içimi acıtan bir aydı.
Gözlerim yaşların varlığıyla yandığında yüzümü Badem'in göbeğine gömdüm. "İyi ki varsın, Badem." Bazı yaralar üzerinden zaman da geçse kabuğu tutup kopsa bile varlığını koruyordu. Açık kalmıyordu belki ama acıtıyordu, düşündürtüyordu.
Bir acaba hep içimi yiyordu.
Acaba nasıl olurdu?
Ben nasıl olurdum?
Diye düşünmek o yaranın izinde parmaklarımı gezdirme hissi veriyordu. Yaramı hatırlıyordum ve bu hatırlamak ona saygımdandı. Olması gereken saygım ve sevgimden.
Sevgim... Tüm kalbimle seviyordum.
Hiç görmediğim halde özlüyordum.
Gözyaşlarım Badem'in tüylerini ıslatmaya başladığında dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtı. Özlemiştim... Güzel bebeğim. Benim bebeğim.
Göğsümde bir saklanıp bir görünen ateş yeniden düştü. Bu ateşle yaşamaya alışmıştım, sürekli olarak ateşi yoklamıyordum ama varlığından hep haberdardım.
Hayatım boyunca kalbim iki kez ortadan ikiye bölünmüştü.
Biri yedi yaşındayken biri dört sene önce yirmi dört yaşındayken.
Elim bir zamanlar bebeğime yuva olan karnımda gezindi. İkimizin yuvasında.
Sıklaşan nefeslerimi toparlamak adına odamın penceresini tamamen açmak için yataktan kalktım. Temiz hava ve rüzgar gözyaşlarının izlerini taşıyan yüzüme vurdu.
Sesli bir soluğu dışarıya verdim, yetmedi bir daha.
Yatağımın karşısında duran aynalı masadaki sürahiden büyük bardağıma bir su doldurdum.
Güzel bir şekilde uykuya dalmak için şakaklarıma ve burnuma doğal lavanta yağı sürerken telefonuma bir mesaj geldi.
Yatağın ayak ucundan dizlerimle emekleyerek yastığıma ilerledim, sırtımı yastığıma yaslarken telefonuma baktım.
Özdemir'den bir mesaj vardı. 'Yarın sabah hava çok güzel olacakmış. Sabah 7'de gün doğarken sahilde beraber yürüyelim mi? Ne dersin?' Mesajı okurken bir yandan burnumu çekip bir yandan tebessüm ediyordum.
Parmaklarım hızla klavye ekranında gezinmeye başladı, cevabımı yazdım. 'Yürüyelim. 7'de benim apartmanın önünde buluşalım, daha yakın olur.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKAMOZ
Romance12 yaşındayken şöyle bir cümle okumuştum ve bana öyle derinden dokunmuştu ki... Kalbimdeki sızıyı dün gibi hatırlıyorum. 'Perdeleri güneş yıpratır çocuk, kızlarıysa babaları.'* Ben yıpratılmamıştım bile. Benim canıma kastedilmişti, aldığım nefese gö...