"Saat kaç?" Diyerek Elif'e döndüm. Tek kol saati takan oydu.
"5'e geliyor." Gözlerim büyüdü. Sanırım ben çok fazla baygın kalmıştım. Telaşla arabanın kaportasından indim. Cesur'da ayaklandı.
"Kalıcak bir yer bulalım. Karanlıkta dışarda kalmayı hayal bile edemiyorum." Dediğimde kızlar da hak vermiş olucak ki hemen ayaklandılar. Derin bir nefes verdim ve sokağı kontrol ettim. Boştu... Hastalıklı gözükmüyordu.
Hızlı adımlarla yürümeye devam ettiğimizde sonunda sokak aralarından çıkmış ve caddeye ulaşmıştık. Ama caddeyi asla böyle beklemiyordum...
"Oha!" Diyerek Simay bağırdığında kafamı salladım. Gerçekten de 'oha!'
Gözlerim bütün caddeyi kaplamış ve birbirine girmiş araçlarda gezindi. Zincirleme kaza gibiydi. Arabalar öyle birbirine girmişti ki içindeki insanların kaçabildiğini ya da kurtarıldığını sanmıyordum.
"Vay vay!" Diyerek dudaklarımı büzdüm. Yemin ediyorum asabım bozulmuştu. Kendimi şu asfalta atıp kahkaha atıp ağlamamak için zor tutuyordum cidden. Diğerleri de artık delirdiğimi anlamış olmalılar ki sıkıntılı bir nefes verdiler.
"Devam edelim. Arabalara çok yaklaşmayın." Diyerek Simay ilerlemeye başladığında bakışlarımı arabalardan çekmeden ilerledim. Çoğu arabanın içinde yüzü gözü kan olmuş insanlar vardı. Yani en azından yara almış bir insan gibilerdi şuanlık... İlerlediğimiz sırada bir arabanın daha içine bakarken bu sefer yaralanmış birini görmedim. Bir hastalıklı vardı.
Beni gördüğünde ellerini bana uzattı ve boğazından hırlamaya dair sesler çıkardı. Duraksadım ve kızlara döndüm. Bakışlarımı ondan çekmeden,
"Kızlar buraya gelin." Diyerek arabaya yaklaştığımda Cesur artık bir tehlike olmadığını sezmişti ve havlamıyordu. Zaten ne kadar çok havlarsa o kadar çok boku yerdik. Kızlar bana doğru geldiklerine arabanın içindekini gördüler.
Bende bakışlarımı kemer yüzünden hareket edemeyen ve ellerini hala bize uzatmış bir şekilde hırlayan ve eskiden kadın olan o şeye bakıyordum. Yanlış görmüyorsam kolunda ısırık izi vardı.
"N'oldu?" Diyerek Elif bir yanıma geldiğinde sıkıntılı bir nefes verdim.
"İkinizden biri onu öldürsün." Diyerek onlara döndüğümde ikisi de bana delirmişim gibi baktılar. Ama ben ne yaptığımı gayet iyi biliyordum. O ilk hastalıklının kafasına bıçağı geçirene kadar gerçeklik dank edememişti. Ama o bıçağı sapladığım an yaşamak istemiştim. O iğrenç şeylerden daha güçlü olduğumu hissetmiştim.
"Anlıyorum." Diyerek Simay gülümsediğinde bende gülümsedim. Hiç şüphesiz beni en iyi anlayan oydu. Elif hiç bir şey demedi. Sanırım o da yavaş yavaş anlıyordu. Simay belinde ki bıçağı çıkardı ve ilerledi. Bizde ne olur ne olmaz diye arkasından gidiyorduk.
Sonunda o şeyin tam önüne geldiğimizde Simay hiç tereddüt etmeden bıçağı kafasını camdan çıkarmaya çalışan hastalıklının kafasına geçirdi. Kaşlarım havalandı. Bu kadar çabuk beklemiyordum ama yapmıştı işte. İyi ki de yapmıştı. Bıçağı geri çekti ve arabanın kenarına silip tekrar beline taktı. Onda da benim ki gibi kemer vardı. Hatta Elif'de de vardı.
"Bana yok mu?" Diyerek Elif konuştuğunda güldüm. Ve ellerimle caddeyi gösterdim.
"Cadde senin olsun." Dediğimde kafama vurarak güldü ve arabaların arasından çıkarak tekrar kenara gitti. Benle Simay'da gülerek gittik ama bu gülüşümüz çok kısa sürmüştü.
O kadar çok yanıyordu ki canım... Dudaklarım ne zaman kıvrılsa sanki bir mekanizma vardı ve kıvrıldığı an kalbim sıkışmaya başlıyordu. Annemin, babamın ve abimin ellerinin arasında sıkışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hiçlik
Teen FictionHer şeyimizi kaybetmiştik. Bir havlama sesi doldurdu kulaklarımı. Cesur delirmiş gibi havlıyordu. Adımlarım beni deliğe götürürken, Eymen'in çıldırmış yüz ifadesini gördüm. Herkes onu büyük bir kuvvetle tutmaya çalışıyordu ama o herkesi parçalayaca...