Deprem felaketinde hayatını kaybeden herkese Allah'tan rahmet, sevenlerine başsağlığı ve tüm yaraları insanlarımıza acil şifalar diliyorum.
Bu bölümü belki birazcıkta olsa bu kara günlerde moral olur diye atıyorum.
Geçmiş olsun Türkiye.
İlk uyandığım andan beri kime güvenip kime güvenemeyeceğimi bilmiyordum. Her sözün altından başka bir yalan, her gözyaşının altından başka bir acı çıkıyordu sanki. Kimse güven aşılamıyordu. Herkes gözümde sahtekardı. Peki uyandığım andan beri yanımda olan ve sözde kötü olan insanlardan beni koruyan Murat, sahtekar mıydı? Yoksa güvenebileceğim birisi miydi?
Bana buradaki herkesin ailesinin savaşta ya da doğal afetlerde öldüğünü söylemişti ama şimdi de babasının yaşadığını, hatta ve hatta onu -neredeyse artık- kurtarmak için benden yardım istediğini söylüyordu. Üstelik ben ondan ailem için yardım istediğimde, beni reddetmişti, kimseyi tehlikeye atmak istemediğini söylemişti ama şimdi babası için herkesi tehlikeye atıyordu öyle mi?
"Baban mı?" dedim, en sonunda içime kaçan sesimle.
Gözlerini kaçırdı. Bende diğerlerine bakma ihtiyacı hissettim ve hiç birinin buna şaşırmadığını gördüm. Demek ki, herkesin bundan haberi vardı. Bunu bilmediğim için kimseyi suçlayamazdım, çünkü ben onların ne arkadaşıydım ne de onların grubundan biriydim. Bana söylemek zorunda değillerdi ama en azından Murat bana herkesin ailesinin öldüğünü söylerken, bu ayrıntıdan bahsetmeliydi. Çünkü herkes demişti! Herkesin içinde kendisi de vardı! Bu yalan söylemek oluyordu ve ben gittikçe onlara olan iyi tarafımı kaybediyordum. Belki de onlara hiç iyi bile davranmamalıydım. Sonuçta onlar yabancıydı.
"Baban mı?" dedim, tekrardan çünkü bana herhangi bir cevap vermemişti.
"Evet," dedi kısık çıkan sesiyle, "babam." Sinirle burnumdan sert bir nefes vererek güldüm. Gerçekten sinirim bozulmuştu. Her an başka bir şey öğreniyordum ve artık gerçekten sinirlerimle oynanıyordu.
"Baban..." dedim tekrardan ve derin bir nefes verdim. "Ortaya bir de babamız çıktı!"
"Bunu içerde konuşalım mı?" Selen'in naif sesi aramıza girdiğinde, Melisa'yla bakışlarımız birbirine değdi. İçten içe ondan nefret etsem de, belki de hiçbir şeyin onun suçu olmadığı düşüncesi bunu biraz bastırıyordu.
"Bana yalan söyledin ve şimdi de benden yardım istiyorsun. Üstelik ben senden yardım istediğimde, beni reddetmiştin."
"Biliyorum... Ama sadece beni dinle. Sonra yardım etmek istemezsen, anlarım ama önce dinle." Bir kaç saniye yüzüne baktım. Gözlerini benden kaçırıyordu ve gergince dudaklarını birbirine bastırıyordu. Benden yardım istemek sanırım onun için küçük düşürücü bir şeydi. Onu anlayabilirdim gerçi. Ben daha 2 gün önce doğmuş biri gibiydim. Tabii ki de kimse benden yardım istemezdi, ama o istemişti. Demek ki gerçekten de bana ihtiyacı vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hiçlik
Teen FictionHer şeyimizi kaybetmiştik. Bir havlama sesi doldurdu kulaklarımı. Cesur delirmiş gibi havlıyordu. Adımlarım beni deliğe götürürken, Eymen'in çıldırmış yüz ifadesini gördüm. Herkes onu büyük bir kuvvetle tutmaya çalışıyordu ama o herkesi parçalayaca...