11.Bölüm

1.7K 115 5
                                    

Aradan saatler geçtiğinde hava çoktan kararmıştı ve bizim sahil kenarındaki eve gitmemize çok az kalmıştı.

Yolda çoğu kez durup arabalardan aldığımız benzinler sayesinde yolda kalma gibi bir durumumuz olmamıştı. Selim ve Mira ara sıra korktuklarına dair ağladıklarında onları sakinleştirecek gücü bile kendimde bulamamıştım. Simay'da beni anlamış gibi onları sakinleştirme görevini üstlenmişti.

Eymen saatlerdir araba kullandığı için biraz dinlenmesi için arabayı ben almıştım. O yan koltuğumda uyuklarken ben karanlık yolda ilerliyordum. Bu kadar kalabalıkken karşımıza bir sürü çıkıcak diye korkudan ölüyordum.

Elif'den öğrendiğime göre saat 04:35 olmuştu ve yaklaşık 2-3 saat sonra hava aydınlanacaktı. Arabada büyük bir sessizlik vardı. Cesur'da dahil herkes uyumuştu. Sadece ben uyanıktım.

Bazen bu insanların yanına sığındığımız için çok pişman oluyordum. Eğer onlarla kalmasaydık onları korumam da gerekmezdi... Sadece Eymen, Simay, Elif ve Cesur'u korumak zorunda kalırdım. Başka kimseyi değil... Ama diğer yandan eğer onları bulmasaydım... Belki de küçük bir kızın-Mira'nın-ölümü demekti.

Bu gittiğimiz sahil evinde bizi ne bekliyor, bilmiyordum ama... Tehlike her yerde olduğu için rahatlayamıyordum. Belki de gittiğimiz ev çoktan hastalıklılarının istilasına uğramıştı ve biz bunca yolu boşuna gelmiştik... Bilmiyordum. Açıkçası herkesin bunu düşünerek uykuya daldıklarının da farkındaydım.

Tek isteğim bir sorun çıkmadan oraya ulaşmak ve düzgün bir yer bulana kadar orada kalmaktı. Ben olmasam bile en azından diğerlerinin tehlikede olmadıklarından emin olmak istiyordum.

Sol gözümden 1 damla yaş düştüğünde gözlerimin ne zaman dolduğunu bile anlamamıştım. Titreyen dudaklarımı birbirine bastırdım ve yaş akan yeri omuzuma sürttüm. Şu an ağlamak belki de benim için en kötü olasılıktı.

Titrek bir nefes verdim ve yaklaştığımız için burnuma dolan denizin tuzlu kokusunu ciğerlerime çektim. Hava karanlık olduğu için sağ tarafımızda ki denizi tam olarak göremiyordum ama yine de ay ışığında parlayan şeyin, deniz olduğunun farkındaydım.

Önümde ki yola bakmaya devam ettiğimde gördüğüm şeyle biraz yavaşladım. Kaşlarım çatılırken gözlerim kısıldı ve arabayı durdurdum. Diğerleri uyanmasın diye sessizce arabadan indim ve el fenerimi açarak bıçağımı elime aldım.

Arabanın farlarından gelen ışıkla ortam biraz aydınlık olduğu için sorun olmuyordu. İlerlediğimde bir arabanın ters bir şekilde çakılmış olduğunu gördüm. Umursamadan gidecektimki duyduğum hırıltıyla duraksadım ve sesin geldiği yere baktım.

Ters bir şekilde çakılmış arabanın altında, sadece kalçadan yukarısının olduğu bir hastalıklı vardı. Ellerini bana uzatıyor ve bana ulaşmak için oradan kurtulmaya çalışıyordu. Hatta belinin altının parçalandığını görebiliyordum.

Sıkıntılı bir nefes verdim ve bıçağımı kafasına saplayarak geri çektim. Arabaya tekrar yöneldiğimde bu sefer tek uyanık ben değildim. Eymen arabanın kaputuna yaslanmış bir şekilde bana bakıyordu. Kaşlarım havalandı ve yanına ilerledim.

"İyi uyudun mu?" Diyerek tekrar şoför koltuğuna geçtiğimde o da benimle beraber yanımda ki koltuğa geçti.

"Kesinlikle hayır." Dediğinde bir şey demedim. Açıkçası sarsılan bir arabada rahat uyumamış olması, pekde garip değildi.

Arabayı çalıştırdım ve saatlerdir yaptığım gibi sahil yolunda devam ettim.

🧟‍♂️

HiçlikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin