"Peki... Sizce ne zamandır buradalar?" Diyerek Simay araya girdiğinde büyülenmiş gibi baktığım attan bakışlarımı çektim ve ona döndüm. Etrafına meraklı bakışlar atıyordu.
"Bilmiyorum ama sahipleri varsa almamalıyız." Diyerek bende etrafıma bakındığımda Eymen'i göremedim. Kaşlarım çatılırken etrafımda döndüm ve gözlerimle Eymen'i aradım. Ama yoktu! "Eymen!" Diyerek bağırdığımda kızlar da Eymen'in yokluğunu farketmiş olucak ki etrafına bakınmaya başlamışlardı.
"Buradayım!" Diyerek ileriden gelen Eymen'in sesiyle hızla oraya ilerledim. Cesur'da havlayarak peşimden geldiğinde gördüğüm şeyle duraksadım. Eymen elinde bir kağıtla yukarı bakıyordu.
"N'oldu?" Diyerek yanına ilerlediğimde duyduğum hırıltı sesiyle kaşlarım çatıldı. Kafamı yukarı kaldırdığımda irkilerek geri adımladım. Ağacın kalın dallarından birinde bir hastalıklı vardı. Bu kimse kendini asmıştı. Böyle şeyler beni artık ürkütmüyordu...Ama benim kafama takılan çok başka bir şey vardı.
Bu adam kendini öldürmüştü... Yani ısırılmamış. Ya da yenmemiş. Bu adam nasıl hastalıklı olmuştu?
"Ama... Nasıl?" Diyerek mırıldandığımda diğerleri bu durumu farketmemiş gibiydi. Bende bu konuyu şimdi konuşmak istemediğim için sustum ve Eymen'in elinde ki kağıda döndüm. "O ne?" Diyerek yaklaştım ve üstünde ki yazıları okudum.
Bu dünyada yaşam yok.
Soğuk bir rüzgarın çarptığını hissettim. Parmak uçlarım buz gibi olmuştu. Ama içim yanıyordu. Sıkıntılı bir nefes verdim ve atlara ilerledim.
"Sanırım arabaya gerek kalmadı." Diyerek gülümsediğimde siyah atın yanına gelmiştim. Diğerleri de yanıma geldiğinde kızlara döndüm. "Birine Simay birine de ben binerim." Diyerek Elif ve Eymen'e döndüm. "Biriniz benim arkama diğeriniz Simay'ın arkasına geçin." Diyerek atın ağaca bağlı olan halatını kestim ve onu ürkütmeyecek şekilde üstüne atladım.
Diğerlerine döndüğümde Eymen'in de benim arkama bindiğini gördüm.
"Atların huyunu bilmiyorum bu yüzden tutunsan iyi olur." Diyerek mırıldandığımda kollarını belime sardı. Birden kaskatı kesildiğimde yutkundum. Derin bir nefes verdim ve dizginleri sıkıca tuttum.
Cesur'a döndüğümde atlarla beraber bizimle ilerlediğini gördüm.
"Ayrılma." Diyerek ciddi bir şekilde ona baktığımda tepki vermeden yanımızda yürümeye devam etti. Ama ben biliyordum. Yanımızdan ayrılmazdı.
Simay'la Elif hemen yanımızdayken atlar gayet uysal gibiydi. İkisi de sanırım burada fazla bağlı kalmamışlardı. Çünkü olduğu yerde ki otlar hala duruyordu ve güçten düşmemişlerdi. Açıkçası çok şanslıydılar... Hastalıklılar onları yememişti.
"Sence bir yer bulacak mıyız?" Diyerek Eymen mırıldandığında bilemez gibi dudaklarımı büzdüm.
"Hiç bir fikrim yok." Dediğimde Eymen kollarını belimden çekmişti. Çaktırmadan derin bir nefes verdim. Çok kasılmıştım. Normalde temas sevmeyen biriydim ve bazen böyle durumlarda çok kasılıyordum.
Ara sıra önümüze çıkan arabalarla beraber yola devam ettiğimiz sırada artık sıkılmaya başlamıştım. Bu yol hiç bir yere çıkmayacağını bize bağıra bağıra söylüyordu sanki. Durdum ve atın üstünde diğerlerine baktım. Simay'da durduğunda sıkıntılı bir nefes verdim.
"Ormanın içinden mi gitsek?" Diyerek merakla baktığımda hepsi benim gibi düşünüyor olucak ki kafalarını sallamışlardı. Cesur'a döndüğümde çok yorgun olduğunu gördüm. İçim acırken yutkundum. "Eymen... Cesur'u kucağına alabilir misin? Baksana çok yoruldu." Dediğimde ona dönük olmadığım için ne tepki verdi bilmiyordum ama attan indiğini hissettim. "Teşekkür ederim..." diyerek gülümsediğimde ikisi de artık arkamdaydı. Cesur'un patileri omuzumdaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hiçlik
Dla nastolatkówHer şeyimizi kaybetmiştik. Bir havlama sesi doldurdu kulaklarımı. Cesur delirmiş gibi havlıyordu. Adımlarım beni deliğe götürürken, Eymen'in çıldırmış yüz ifadesini gördüm. Herkes onu büyük bir kuvvetle tutmaya çalışıyordu ama o herkesi parçalayaca...