Gözlerimi yarım yamalak araladım. Etraf net değildi. O yüzden gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Şimdi görüntü daha netti. İçinde bulunduğum odanın benim olmadığına yemin edebilirdim. Antrasit rengi tavanı kaplayan spot ışıklarına öylece bakıyordum. Neredeydim ben?
Hatırladığım en son şey yüzünü görmediğim bir kadının, kolyenin kutusunun içinde çıkan kâğıdın, üzerine yazılı olan bilmeceyi çözmemi istemesiydi. Sonrasında ise gözlerim karanlığın içine hapsolmuştu.
Geçmişte bıraktığım o anıların etkisi hala daha üzerimdeydi. Belki şu anda o zaman hissettiğim acıyı hissetmiyordum ama içimde devam eden tedirginlik vardı. Nerede olduğuma ve buraya nasıl geldiğime dair hiçbir fikrim yoktu.
Netçe hatırladığım bir şey varsa o da geçirmiş olduğum kazaydı. O an hissettiğim duygular damarlarımdaki kan gibi bedenimi sarmıştı. İstemsiz şekilde gözlerim yaşla doldu. Belki de o kazayı geçirdiğim zaman birisi beni bulmuştu ve kendi evine getirmişti. Her şey olabilirdi ama anlam veremediğim tek şey bilmeceyi çözmemin bana kazandırmış olduğu etkiydi. Yoksa kazayı geçirdiğim anda zihnimin bana yapmış olduğu bir oyuna mı maruz kalmıştım?
Yattığım yerden yavaşça doğrularak ayaklarıma aşağıya sarkıttım. Bir süre odayı inceledim. İçimde var olan duyguların etkisinden kurtulmak için kendime gelmeye çalıştım. Bu süre içinde de gözlerimi büyük odada gezdirdim. Siyah rengi odanın her yerine hakimdi ama karamsar bir hava yoktu. Odanın içinde yer alan her bir eşya ve ışıklandırma güzelce dizayn edilmişti. Bir duvarı komple camdan ibaretti ve o büyük camlar odanın havasını baya değiştiriyordu. Bu geniş odanın içinde büyük bir dolap vardı. Etrafı izlemeye devam ederken odanın sol tarafında giyinme odasına geçen kısmı gördüm. Eminim orası da fazlasıyla genişti. Bulunduğum oda kime aitse gerçekten zevki güzeldi.
Derin bir nefes aldım. İçimde garip bir şekilde hissettiğim duyguların aksine sakinlik vardı. Yavaşça oturduğum yerden kalktım. Duvarın önünde bulunan aynaya doğru gittim. Kendime baktım.
Yaptığım kaza ardından bedenimde oluşan her bir kesik, her bir yara pansuman edilmişti. Hatta üzerim değiştirilmiş ve bol, bana elbise şeklinde olan siyah bir tişört giydirilmişti. Beni kim kurtarmışsa gerçekten büyük bir teşekkürü hak ediyordu. Ölümle yüz yüze geldiğimi düşündüğüm o anda beni hayata tekrardan bağlamıştı.
Bakışlarım hemen karşımdaki kapıya kaydı, kapı hafifçe aralık duruyordu ve içeriye biraz ışık sızıyordu. Bana kimin yardım ettiğini öğrenmek için adımlarımı kapıya doğru attım. Kapının arkasından gelen ışığa yaklaştığımda Kapıyı tamamen açıp dışarıya çıktım.
Geniş ve uzun bir koridor beni karşıladı. Etrafta birçok kapı vardı. Odanın içindeki dizaynın dikkat çekiciliği koridora da yansımıştı. Koridorda yavaş adımlarla ilerlerken aşağıya doğru inen büyük merdivenleri gördüm. Belki bana yardım eden adam alt kattadır diye düşünüp merdivenlere doğru gittim ama bir erkek sesi "sağdan ikinci kapı." deyince olduğum yerden o tarafa yöneldim.
Attığım her adımda sıklaşan nefes seslerime duyabiliyordum. Bir anda kalbim şiddetle çarpmaya başlamıştı.
Büyük kapının önüne geldiğimde durdum. Sertçe yutkunup aralık olan odanın kapısını elimle ittim ve içeriye girdim.
O an karşımda kaslı bir sırt görmeyi beklemiyordum. Arkası bana dönük halde ayakta duran ve altında yalnızca siyah kot bulunan bir adam vardı. Omuzları oldukça kaslıydı. Kollarındaki belirginleşmiş damarlarını görebiliyordum. Bu adam fazlasıyla uzundu. Nefesini sertçe dışarı vererek bana doğru döndü ve o an karanlığı andıran siyah gözlerine dikkatlice baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR MELEĞİN GÜNAHI
FantasyBİR MELEĞİN GÜNAHI!! Gökyüzü seni çağırıyor kraliçe uyanman lazım. Asırlar önce, gökyüzü diyarının üzerine, lanetlerin geldiğini haber veren sirenler çaldı. Yıldızlar her bir tanrıçayı koruma altına aldı ama içlerinden sadece birini yeniden doğması...