Güneşin bile ateş diyarı üzerinde farklı bir etkisi olan bu yerde kendimi bazen çok mutlu, bazen çok düşünceli, bazen ise çok yorgun hissediyordum. Hayatımın bir anda değişmiş olması üzerimdeki şaşkınlığın atılmasına yetmemiş olsa bile içimden bir ses, "sen buraya aitsin." Diyerek sürekli beni buraya bağlıyordu.
Bana bir süre önce, "gökyüzüne gideceksin ve orda dört diyarın dört lordu ile tanışacaksın, hatta ateşin efendisi seni fazlası ile heyecanlandıracak ve onun lanetini çözecek olan kadın belki sen olabilirsin," deselerdi asla inanmazdım. Benimle dalga geçiyor ya da çocuk romanının etkisi altında kalmış derdim. Ama hiçbiri ne bir çocuk romanı ne de dalga geçilecek, üzerine şaka yapılacak bir olay değildi. Her şey fazlası ile gerçekti. Aldığım nefes, gördüğüm diyar, hissettiğim duygular, duyduğum sesler ve daha fazlası hepsi gerçekliğin ta kendisiydi. Bu gerçekler içinde bir diğer gerçek ise benim ölüme her saniye daha da yaklaştığımdı.
Hissediyordum, içimde bir yerlerde bir sorun vardı. Sanki bir an kalbim duracak, bir an ben nefes almayı bırakacağım ve o an gözlerim sadece karanlığın içine hapsolacaktı. Bunun bana hissettirmiş olduğu korkuyu elimden geldikçe bedenimden uzaklaştırmaya çalışsam da bazen o korkunun içine hapsoluyordum.
İşte o anlarda ben her korktuğumda Aren tam yanımdaydı. Bir bakışı bile beni o korkudan çıkarmaya yeterken dokunuşu ile tekrardan bu diyara ait olduğumu hissediyordum. Üzerimdeki etkisi her geçen gün daha da artarken ilk defa bir his beni bu kadar heyecanlanıyordu.
Sabah onunla beraber zorla yapmasını istediğim kahvaltıdan sonra üzerime ateş diyarına yakışır bir şeyler giymek için odaya çıktım. Büyük siyah dolabın bana ait olan kısmını açtım. Bugün ateş krallığının diğer rengi olan kırmızı renkte elbise giymek istediğim için önüme gelen ilk kırmızı elbiseyi aldım. Dar bir elbiseydi. Sırtı açıktı. Aynı şekilde göğüs dekoltesi de derindi ve elbise dizlerimin üzerinde bitiyordu.
Elbiseyi giyip kendime tek bant topuklu ayakkabı da seçtim. Ayakkabı kırmızıydı ve bilek kısmında yılanlar vardı. Ateş krallığında sıklıkla gördüğüm sembollerden biriydi. Saçlarımı da açık bırakınca tam anlamıyla hazırdım.
Aynada kendime uzunca baktım. Değişen hayatımın kollarında dimdik durmaya çalışıyordum. Her zamanki gibi zordu ama ben pes etmeyi seven taraf değildim. Pes etmeyecektim de.
Derin nefes aldım. Kapıya doğru ilerledim ben, tam odadan çıkacakken kap açıldı. Aren içeri girdi ve odanın içi ateşin ışığıyla doldu. Asilliğin efendisi karşımda duruyordu. Baştan aşağıya beni inceledikten sonra kapıyı kapadı.
Karşı karşıya kalınca heyecanlandığım için camın olduğu yere doğru gittim. Arkamdan ıslık çaldığını duyunca heyecanımı belli etmeyerek ona doğru döndüm.
"Fiziğine hayranım." Dedi erkeksi ses tonuyla.
Bende seninkine demek isterdim ama sustum. Yatağın kenarına oturdum. Takacak olduğum bilekliği ayarlamakla uğraşmaya başladığımda o da yavaşça yanıma doğru gelerek oturdu." Sana bir şey sormak istiyorum." Sedim. Bu cümlem üzerine derin nefes aldı. "Şaşırmadım. Sor Almina." dedi. Farkındaydım sürekli ona soru soruyordum ama bazı şeyleri anlamam gerekiyordu.
Bilekliği koluma takıp kara elmas olan gözlerine baktım. Dünyada bu gözler için eşi var mı diye sorsalar yok derdim. Bence bu gökyüzünde de eşi benzeri yoktu bu gözlerin.
"O günü biz ormandayken, yüzünüzde simgeler çıktı ama şimdi o simgeler yok." deyip ondan cevap bekler şekilde yüzüne baktım. Aklıma takılan bu sorunun cevabı ondaydı.
"Yok değiller varlar. Sadece göremiyorsunuz." dedi.
"Niye göremiyoruz?"
"Sürekli yüzümüzde kocaman bir simge ile gezmek istemiyoruz çünkü. O yüzden sihirle saklıyoruz." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR MELEĞİN GÜNAHI
FantasyBİR MELEĞİN GÜNAHI!! Gökyüzü seni çağırıyor kraliçe uyanman lazım. Asırlar önce, gökyüzü diyarının üzerine, lanetlerin geldiğini haber veren sirenler çaldı. Yıldızlar her bir tanrıçayı koruma altına aldı ama içlerinden sadece birini yeniden doğması...