Ağırlaşmış olan kirpiklerimi birkaç kez kırpıştırıp gözlerimi ağladığımda Aren'nin yüzünü net olmayan bir şekilde görsem de ardından gözlerimi tekrar kapayıp açtım. Bu sefer görüntü daha netti.
" İyi misin?" diye soran Aren'nin sesini duydum. Erkeksi sesi tüm iliklerime kadar işlemiş soğuk gibi bedenime çarpmıştı.
Sorduğu sorunun cevabını ben bile veremiyordum çünkü bedenimde ağrılar vardı. Yattığım yerden diklenmek istediğim o an Aren elimden tuttu ve ben onun yardımı ile sırtımı yatağın başlığına yasladım.
Derin nefes aldım ama bu nefes kalbime saplanan bir ok gibi canımı acıttığın da elimi kalbimin üzerine getirdim. " Niye bu kadar acıyor?" Diye net olmayan bir ses tonuyla sorum.
Aren'nin cehennemi taşıyan gözleri benim gözlerimin içine dikkatle bakarken zaman kavramı benim için kaybolmuştu. Tanrı vergisi mükemmelliği vardı ve bu beni etkiliyordu. Nefes kesici bir bakışa sahipti. Aren gerçek olmayacak kadar çok güzeldi.
"Tılsımın olmadığı içindir." dedi kalın sesi ile ama o an kendimi daha kötü hissetmiştim. Tılsımımın olmaması benim ölüme giden yolumu açıyordu.
Gözlerimi kapayıp tekrar derin bir nefes aldım. Soluduğum havayı kendime hapsetmek istiyordum.
" O ana dair hatırladığın şeyler var mı?" Diye sordu.
Uzun süre düşündüm. O anları zihnimin kapalı kapıları ardından alıp gözlerimin önüne serdim ve başımı olumlu anlamda salladım.
" Kolye boynumu yakıyordu. çığlık attım. Yere yığıldım. Sonrasında..."
Kurduğum cümlelerin devamını getiremedim. Sanki önüme bir engel çıkmışta ben o engele takılıp kalmışım gibiydim. Gözlerimi açıp Aren'e baktım.
" Profesörün yanından ayrılmamıza kadar hatırlıyorum sonrasında ne oldu?" Diye sordum.Başta sessiz kaldı. Sadece dikkatle bana baktı. Onun sessizliği benim tedirginlik duygumu tetiklerken başını iki yana salladı. "Önemeli bir şey olmadı. Sonrasında saraya geldik. Sen de bir süre sonra kendine geldin." dedi ama dediği hiçbir cümleyi netçe kurmamıştı.
İçimde sürekli hatırlamam için beni ittiren bir kadın vardı. Sanki ben o anları hatırlarsam her şey farklı olacakmış gibi hissettiriyordu.
İkimizde birbirimize hiç konuşmadan bakmaya devam ettik. Aramızda oluşan çekime kendimi kaptırmıştım. Dudaklarımız hareket etmiyordu ama gözlerimiz birbiri ile konuşuyordu.
Oluşan bu birkaç saniyelik bakışmamızın arasına kapının tıklatılması girse de Aren gözlerini benden çekmeden erkeksi sesi ile, " gel," dedi. Ne zaman kapı açıldı işte o zaman Aren gözlerini benden çekti ve ben kendimi boşluğa atılmış gibi hissettim.
Böyle hissetmem normal değildi ama içimdeki kadın sürekli Aren'e odaklanmamı istiyordu. Ben her Aren'e odaklanınca da kalbimin atma hızı değişiyordu. Nefes alışlarım hızlanıyordu.
" Lordum, istediğiniz kahvaltıyı hazırladım." Dedi elf bir kadın ve eğilerek selam verdi. Aren oturduğu yerden kalkıp elfin elinden büyük cam tepsiyi aldıktan sonra elf hızla odadan çıkarken Aren bana doğru geldi.
" Biraz yemek yemen lazım. Güçsüz düştün." dedi.
O an onun düşünür sesi benim gözlerimin kısılmasına neden oldu. Dikkatle ona baktım. O da bana aynı dikkatle bakıyordu. Bakışları ruhumu delip geçen bir ok misali gözlerimin hapsine girmişti. Onun siyah gözleri benim derin kuyumdu ve düştüğümde çıkamayacak olduğumu da biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR MELEĞİN GÜNAHI
FantasyBİR MELEĞİN GÜNAHI!! Gökyüzü seni çağırıyor kraliçe uyanman lazım. Asırlar önce, gökyüzü diyarının üzerine, lanetlerin geldiğini haber veren sirenler çaldı. Yıldızlar her bir tanrıçayı koruma altına aldı ama içlerinden sadece birini yeniden doğması...