10. BÖLÜM- CEHENNEMİN ŞİFALI SUYU

1.1K 129 52
                                    

Aren, bileğimden tuttuktan sonra kapanan gözlerim, kızıl renkteki mağaranın önüne gelince açıldı. İlk önce o, sonradan ben içeri girdim. Etraf kırmızının kızıllığına boyanmıştı. Göz alıcı renk fazlası ile dikkat çekiciydi. Eğer dünyada böyle bir yer olsaydı eminim insanlar bu mağaranın taşlarından değerli mücevherler yapıp satardı.

Gözlerimi mağaranın duvarlarında gezdirdim. Bir su sesi vardı ama görünürde bir su yoktu.

"Niye buradayız?" Diye sordum.

"Tılsımın olmadığı için buradaki suya girmen lazım. Az da olsa nefes alışın düzene girer." dedi.

"Ben zaten düzgün nefes alıyorum."

Benim cümleme karşılık olduğu yerde durdu. Bana doğru döndü. Gözlerimin içine dikkatle baktı. Ardından o şaşırdığım cümleyi söyledi. "Nefes alamıyorsun."

" Alıyorum bak," derin nefes alıp verdim. Yüzümdeki hafif tebessüm ile ona baktım. O benim bu halime buruk şekilde gülümseyince benim yüzümdeki gülümseme kayboldu. Bir sorun olduğu yüz ifadesinden belliydi.

" Ben, seni tılsımladığım için sen nefes alabildiğini sanıyorsun. Bu tılsımın bir büyüsü. Gerçekte nefes alışverişin çok yavaş. Kalbinin atma hızının yavaş olduğu gibi. Sen bunu fark etmiyorsun ama ben ve diğer üç lort bunu anlıyoruz Almina." Dedi.

O an kurduğu cümleye cevap veremedim onun kara elmas gözlerine baktım. Ciddi olmadığını bu dedikleri beni korkutmak adına kurmuş olduğu cümleler diye düşünmek istedim ama gözlerinde bu belirtiye rastlamadım.

"Beni korkutmak için diyorsun dimi? Benim sinirlenmem için bu cümleleri kuruyorsun." Dedim korkulu bir ses tonuyla ama o başını iki yana salladı.

Bana doğru geldi. Tam önümde durup yüzüme düşen saçlarımı eliyle kulağımın arkasına sıkıştırdı. Beklenti içinde ona baktım. Dudaklarından," evet, seni korkutmak istedim." Cümlesinin dökülmesini bekledim ama olmadı.

Kulağıma doğru eğilince nefesini tenimde hissettim. Bir şeyler fısıldamaya başladı. Anlamadığım bir dilde anlamadığım cümleleri tekrar söyledi. O an nefes alışımın zorlaşmaya başladığını hissettim. Hatta o kadar nefes almakta zorlandım ki öksürmeye başladım. Aren benden çekildiği anda öksürerek ona baktım ama sanki solumaya çalıştığım hava bana zehir olurcasına ciğerlerimi doldurunca dizlerimin üzerine çöktüm. Aren'nin ayaklarının dibinde acıyla kıvrandım.

Ben öksürdükçe boğazlarım yanmaya başlamıştı. Ben nefes almaya çalıştıkça sanki etraftaki hava bana yetmiyordu. Damarlarımdaki kan bile çekiliyordu.

Aren de yere çöktü. Elindeki beyaz mendili bana doğru uzattı. Hemen ondan alıp ağzımı kapadım ama elimdeki beyaz mendilin kırmızıya çevrildiğini görünce hemen mendili elimden attım. Öksürmem yüzünden kan olmuş beyaz mendile ben bakarken Aren, " ölüyorsun Almina. Tanrıçalar sana iyilik mi yapıyor? cezalandırıyor mu? anlamıyorum ama buraya gelmenin bir nedeni olduğu ortada. O neden her neyse bulacak olduğumu bil. Seni korkutmak ya da kendime karşı sinirlendirmeye niyetim yok. Sadece sana yardım ediyorum. Çünkü senin de bana yardım edecek olduğunu biliyorum. " dedi.

Ne kadar çıkarları doğrultusunda beni yanında istiyor olsa da en azından yaşamam için çabaladığı bir gerçek vardı. Eliyle çenemi kaldırıp kendisine bakmamı sağladığı anda öksürmem yavaşlamıştı. Yüzüme doğru eğildikçe o nefes alışım bile değişmeye başlamıştı. Ben öpecek olduğunu düşünürken kulağıma tekrar eğildi. Yine benim anlamadığım cümleleri fısıldadı. İşte o an derin nefes alıp vermeye başladım. Sanki çölde suyuna kavuşmuş biriydim. Sanki zehrin panzehrini içmiş o kişiydim.

BİR MELEĞİN GÜNAHIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin