İnkar

114 4 6
                                    

Selinin Buğraya sarılışını izlerken bacaklarımda bir il hissettim.
Alp bacağımı okşuyordu. İğrenerek elini ittim. Pis pis sırtıp göz kırptı. Gerçekten iğrenç.
"Ee kayıp kız abin ne yapıyor."
"Sana ne" o kadar hızlı cevap vermiştim ki Alp gülmeye başladı.
"Korkma ona bir şey yapmayacağım." Dedi. İçkisinden bir yudum alırken kadehini Buğraya doğru tutup
"Değil mi kardeşim Koraya bir şey yapmayacağım."
Buğra bana bakıp kafasını salladı. Ama içimdeki ses buna sevinmememi söylüyordu. Ayrıca karşımda eski sevgilime yavşayan onu zorla öpen kız oturuyordu ve ben sesimi bile çıkaramıyordum. Alpten korkmuyorum ama açıkçası burada söyleyeceğim herhangi bir sözün ilerde bana karşı kullanılacak bir koz olmasından korkuyordum.
Büyük restoranın içinde hoş bir müzik yankılanmaya başladı. Selin hemen ayağa kalkıp Buğraya elini uzattı. Resmen içimde kötü melek tabiyki elinden tutup onunla dans edecek iyi melek ise hayır onu sert bir şekilde uyaracak diyordu. Ama kabul etmek istemesem de kötü meleğin kazanacağını biliyordum. Sanki inadına yapar gibi Selinin uzattığı eli kibar bir şekilde öptü ve ayağa kalktı. Piste doğru yürüyüşlerini izlerken Buğranın beni neden buraya getirdiğini düşünmeden edemiyordum.
Selin ellerini Buğranın omzuna koydu. Buğrada ellerini onun beline yerleştirince dans etmeye başladılar.
Kıskanmıyordum.
Gerçekten.
Sadece neden bana bunu yaptığını merak ediyordum. Elbisemi bile o seçmişti. Kısalığından haberi vardı yani ama Alpin geldiğini görür görmez bariz bir şekilde bacaklarımı korumam gerektiğini de söyleyen oydu. Kafam allak bullak olmuştu. Beni koruması gerekmiyor muydu? Abime söz vermişti ve evet beni koruması gerekiyordu. Nedense ben şuan hiç öyle yaptığını düşünmüyorum. Resmen beni görse bir kaşık suda boğacak adamla yalnız bırakıp düşman olarak gördüğüm kızla dans ediyordu.
Aklıma gelen kötü düşünceyi hızlı bir şekilde kovdum.
Hayır Buğra beni koruyordu bundan emindim. Başından beri bana oyun oynuyor olamazdı.
Dikkatimi önümdeki yemeğe doğru kaydırırken Selinin terkar yerine oturduğunu gördüm. Yanında Buğra yoktu. Hemen heyecan yapma Alya. Seni burada bırakıp gitmiş olamaz sadece tuvalete gitmiştir.
"Alyacım Cem burada Buğrayla olduğunu biliyor mu acaba?" soruyu soran tabi ki Selindi. O sırıtırken bende zoraki bir şekilde gülümsedim.
"Yapma ayrıldığımızı bilmiyor olamazsın" yüzündeki sırıtış donup kalırken gözleri iri iri açıldı.
"Ayrıldınız mı?" kafamı sallarken sonucunun nereye vardığını tahmin etmek istemediğim bir söz söyledim.
"Evet canım ayrıldık. Kısacası artık onu elde etmek için beni ezip geçmen gerekmeyecek. Sevin."
Alp sırıtmaya başladı ve kolunu omzuma attı ben rahatsız bir şekilde uzaklaşmaya çalışırken konuştu.
"Hanımlar! Hanımlar! Kıs kavgası çekecek günümde değilim"
Söyldikleri o kadar sinirime dokunuyordu ki elimde olsa hiç düşünmeden kafasını koparırdım.
Buğra tuvaletten geldikten sonra yemeğini yemeye başladı. Sanki normal bir zamanmış gibi burda ben yokmuşum gibi. Hızla ayağa kalktım.
"Sizin amacınız ne!" bağırışım kimseyi etkilememişti anlaşılan.
"Beni neden buraya getirdin Buğra!" Alp sandalyesini kaydırıp oturduğu yerde bana baktı. Buğra da hiçbir değişiklik yoktu ve bu beni sinirlendirmeye yetmişti.
"Beni öldürecek misiniz?" kollarımı iki yana açtım.
"İyi öldürün o zaman karşı çıkmıyorum" Alp gülmeye başladı. Buğraya zafer gülümsemesi atarken tekrar bana baktı.
"Kardeşim gerçekten de kız safın tekiymiş."
Buğra hızla ayağa kalktı. Ne olduğunu anlayamamıştım. İki dakika önce umrunda olmadığıma emindim ama şimdi..
Masanın etrafından dolaşıp bir anda Alpin boynuna ellerini doladı öyle sıkıyordu ki resmen araya girme isteği uyanmıştı içimde.
"Saf öyle mi Alp saf?" kahkaha attı.
Alpi masaya ittirirken benim bileğime yapıştı.
"Senin kadar değil" öylesine hızlı yürümeye başlamıştı ki ayaklarım birbirne dolaşmış neredeyse düşekceketim. Yaptığı şeyi hala anlamamıştım neden böyle bir şey yapıyordu. Anladım beni koruyor peki bu akşamki gereksiz yemek neden di o zaman.
Restorandan çıkmış arabaya doğru yürüyorduk Alplerin yanından ayrıldıktan sonra yavaşlamış ve bileğimi sıkmak yerine tutmakla yetinmişti ama içimde hala beni huzursuz eden his duruyordu. Bunu neden yaptığını bilmeliydim.
Sessiz kalmam gerekliymiş gibi hissetsem de susmayacaktım. Arabanın kapısını açıp beni içeri doğru ittirdi. Oda bindikten sonra hızla arabayı çalıştırdı.
"Neden böyle bir şey yaptın?" cevap yok.
Sıkıca direksiyonu tutmuş yola odaklanımıştı. Sanki inadına yapıyordu. Sırf beni deli etmek için sanki susuyordu.
"Buğraa" direksiyonu biraz daha sıktı ve gözlerini kıstı bu hali korkmama yetiyordu.
"Allah aşkına artık konuşur musun? Neden bu akşam burdaydık?" direksiyona yumruk yaptığı elini geçirirken bir anda bana döndü
"Sus! Bir kere olsun şu gereksiz çeneni kapa Alya!" haklıydı. Kahretsin haklıydı. Gerkesizin tekiydim işte. Belki bu gece bana yardım etmek istemişti ve ben ona bağırıyordum. Belki abimin başı belâdaydı sırf benim yüzümden. Ben olmasam bunların hiçbiri olmayacaktı. Herşeyimle gerkesizdim.
Eve vardığımızda kapıyı açmasını bekleyip içeri girdiğimde de hızla yukarı çıktım. Nerede kalacağımı bu evde bir misafir odası olup olmadığını bilmiyordum. Olmalıydı her evde olurdu. Koridordaki ilk odaya girdiğimde beklediğimin aksine banyoyla karşılaştım.
Son şansım onun odasının karşısındaki odaydı.
Kapıyı ittirip açtığımda içime rahatlama hissi geldi. Tam da istediğim gibi büyük bir yatak küçük bir dolap ve bir televiziyonu olan misafir odası.
Ben kapıyı kapatıp odaya girerken aşağıdan bir çatırtı bile gelmiyordu. Acaba beni yalnız bırakıp gitmiş miydi?
Yatağa otururken elbisenin kısalığı bir kez daha gözüme batmıştı. Biran önce bu elbiseden kurtulmalıydım ama kıyafetlerimin onun odasında olduğunu bildiğimden ayakkabılarımı çıkarıp sessizce yorganın içine girmeyi tercih ettim.
Öylesine huzursuzdum ki her an birine bir şey olacakmış gibi hissediyordum. Abimin nerde olduğundan haberim yoktu. Bu gece beni öldürmesinden korktuğum adamla yan yana yemek yemek zorunda kalmışıtm. En önemlisi de hala neden bunları yaşadığımı bilmiyordum. Gerçekten emin olduğum tek şey gereksiz olduğumdu. Buğra sonuna kadar haklıydı bu dünyada benim kadar gereksiz biri daha yoktur.
Yatak öylesine soğuktu ki yorganın altında üşümüştüm.
Kabul ediyorum belkide üşümemin sebebi yatağın soğukluğu değil onun yokluğuydu. O kadar alıştırmıştı ki beni beraber uyumaya suç olduğunu bile bile onu istiyordum. Kokusunu içime çekerek uyumaya 2 günde alışmış şimdide yokluğunu çekiyordum.
Kapının gıcırdama seslerini duyduğumda hemen gözlerimi kapadım. Onunla konuşmak istemiyordum. Gözlerimin içine baka baka bana bağırmasından istemesem de öylesine kırılmıştım ki. Biliyorum kırılmaya bile hakkım yok. Biz arkadaş bile değilken ona kırılmama anlamsız. Ama kırılıyorum işte bana böylesine sert bir biçimde gerçekleri gösterince öylesine karanlık bakınca kırılmak benim seçimim olmuyor ki.
Yatağa yattığını hissedince gerildim. Bunu yapmaması gerekiyordu. Bana çok yakın bir yere yanıma kıvrıldı aynı benim gibi sağ tarafına dönmüştü.
Genelde beraber uyuduğumuzda kollarını belime sarardı ve kabul etmek istemesem de güvende hissettiriyordu. Biraz sonra boynuma çok yakın bir yerden fısıldadı.
"Uyumadığını biliyorum çirkin" sessiz kaldım. Çünkü yaptığım şey uyuyormuş gibi gözükmek değildi. Amacım konuşmak istemediğimi net bir şekilde belirtmekti
Ne yapacağım konusunda kararsızdım ama bu gece onunla uyumak istemiyordum. İçimde bıraktığı o duygu yüklü boşluğu bir şekilde kendi çabalarımla doldurmalıydım. O benim değildi ben onun değildim. Sürekli böyleymiş gibi davranmamız anlamsızdı.
Yavaşça yoganı üzerimden ittim. Ayağa kalkarken yüzüne bakamamak tek amacımdı. Buğranın gözlernin üzerimde olduğunu hissedebiliyordum ama bu umursayacağım en son şeydi. Paytak adımlarla kapıya ilerlediğim sırada terkar konuşmaya başladı.
"Bak ben.." özür dilemeye çalışıyor olamazdı değil mi ? tabi ki de hayır Buğra Tezelden bahsediyoruz.
"Gereksiz değilsin" ama şuan yanılıyordu. Çünkü gerçekten gereksizdim. Kafamı iki yana sallayıp odadan çıktım.
Bir şey söylemek istemiyordum. Hem ne diyebilirdim zaten?
Karanlık koridordan ilerleyip merdivenlerden indim aşağıya indiğimde gözlerim karanlığa alışmıştı. Salon geceleri ne kadarda korkutucu duruyordu öyle sanki korku filmlerinin çekildiği o gizemli eski ev burasıymış gibi.
Yavaş yavaş ilerleyip tekli koltuğa oturdum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Uykum yoktu. Ama içimdeki huzursuzluk saatler geçtikçe artıyor büyük bir korkuya dönüşüyordu.
Pencereye doğru ilerledim ve perdeyi aralayıp dışarıya baktım. Buranın aksine dışarısı gayet güzel gözüküyordu korkutucu değildi. Gece olmasına rağmen karanlıkta değildi. Caddenin iki yanında yanan sokak lambaları ortama hoş bir ışık yayıyordu. Üstelik evin bahçesi de küçük olmasına rağmen o kadar çekici geliyordu ki şimdiden hayal kurmaya başlamıştım. Mesela burası Burğanın evi değilde benim evim olsaydı kesinlikle bahçe çiçeklerle dolmuş taşmış olurdu. Mutlaka iki ağacın ortasına asılmış salıncak ve illaki yerlere rast gele atılmış 2 3 tane puf.
Hayallerden kendimi çekip perdeyi kapattım.
İki koltuğa otururken aklımda sadece "Şu gereksiz çeneni kapa" sözcükleri dolaşıyordu.
Ben mi bunları hak etmiyordum yoksa olanların sebebi benmiydim. Sanırım en büyük çelişki benim için bu.
Buğranın evinde kalıyorum. Abimin nerede olduğunu bilmiyorum. Annem başka bir adamla evlenmişti. Evinde kaldığım adamın abisi bana zarar vermeye çalışıyor. Bu kadar normal olmayan şeyin içinde pisikolejim o kadar bozulmuştu ki yakında etrafta dolaşan yaratıklar göreceğimden korkuyordum.
Ah birde tabi geçen gün gördüğüm rüya vardı. Babama bu kadar yakın olup sarılamamak öpüp koklayamamak. Acaba babam şimdi yanımızda olsaydı bunları yaşıyor olur muyduk?
Üstüme bir ağrlık çökerken elbisenin izin verdiği kadar koltuğa uzandım.
O kadar yorulmuştum ki kesinlikle uyumama gerekiyordu. Düşüncelerimin tamamını bir kenara itip kendimi rüyaların huzurlu kabusların tedirgin eden kollarına bıraktım.
Aynı merdivenler aynı sisli ortam. Babamın bana dönük bir şekilde oturuşu. Yine rüya mı görüyordum ben. Babam bana bakarak gülümsedi bende tedirgin bir şekilde gülümserken buldum kendimi.
Bir anda gülüşü kahkahaya dönüştü ve babam kayboldu. Yerini alan Alp iğrenç bir şekilde kahkaha atmaya devam ediyordu. Babamın kaybolmasıyla bulunduğum ortamda değişmiş yerini bir depo almıştı. Burası o kadar soğuktu ki dişlerimin takırdadığını hissediyordum. Alp bana doğru yaklaşırken uzaktan çok uzaktan bir ses duyuldu.
"Ona dokunma" sesin sahibi abimdi. Alp yine kahkaha atmaya başladı. Gözlerimde yaşların biriktiğine emindim. İki saniye önce rüyada olduğuma emindim oysa şimdi...
Abim sisin yoğun olduğu taraftan bize doğru yürüyordu.
"Ne dedin Koray duyamadım" Alpin sesi öylesine umursamazdı ki biraz neşeliydi o kadar.
Abimin zorla seçtiğim yüzü bir kez daha hatırlattı bana onu ne kadar özlediğimi. Oda en az benim kadar üzgündü ama yüzündeki ifadeden sadece sinir okunuyordu.
Alp cebinden bir bıçak çıkarırken hızlı bir hareketle koluma bıçağı sapladı ne olduğunu anlayaamış canımın acımasını bekşiyordum.
Canımın acıması gerekirdi değil mi?
Oysa ben bıçak battıkça iyi hissediyordum. Abim kanayan yarama gözlerini dikmiş Alpe bağırıyordu.
"Onu öldürürsen istediğin hiç birşeyi yapmam anladın mı!!"
Alp yine bir kahkaha attı ve bu sefer bıçağı karnıma sapladı. O bıçağı tenime değdirdiği anda öylesine rahatlıyordum ki sanki üstümde tonlarca yük varmışta o bıçağı değdirdikçe yükler kalkıyormuş gibi. Tuhaf. Çok tuhaf.
Abimin gözleri dolmuştu. Yere akan kanlara ve yüzüme bakıp duruyor. Sürekli özür dilerim diye fısıldıyordu. Ben iyi hissediyordum ama o üzülüyordu.
Ben iyiydim.
Kanayan yaralara rağmen.
Alp bir kez daha bıçağı havaya kaldırdı ama bu sefer bıçağın önüne abim atlamıştı. O kanlar içinde yere düşerken bir kez daha rahatladığımı hissettim.
Çok tuhaftı.
Ağlamak istiyordum. Ama sanki göz yaşı pınarlarım kurumuş gibiydi. Üzülemiyordum.
Abim gözümün önünde bıçaklanmıştı belkide ölüyordu. Ağlamam gerkirdi.
Biraz sonra abimin gözlerinin kapandığını gördüm. Ölmüş müydü?
Sisli depodan yankılanan bir ses duyuldu resmen kulaklarımın zarı patlamıştı öylesine güçlü bir sesti ki.
"Gereksizsin! Gereksiz! Abini sen öldürdün!" gözlerim iri iri açılırken Buğranın sesine odaklanmıştım. Gerkesizdim. Gereksiz. Gereksiz.
"Gereksiz!" bir anda koltukta oturur hale gelmiştim. Kabus muydu? Resmen ter içinde kalmıştım.
Saat kaçtı?
Ortam karnalık olduğuna göre muhtemlen gece yarısıydı.
Merdivenlerden gürültüyle ayak sesleri gelincekafamı hemen oraya çevirdim.
Buğra öyle hızlı yanıma gelmişti ki neye uğradığımı şaşırmıştım. Bir anda beni kollarının arasına alınca gözlerimi fal taşı gibi açmış gözlerimde biriken yaşları salıvermiştim.
"Şşş" o kadar sesli ağlıyordum ki kendi ağlama sesimden kendim korkuyordum. Öylesine sarsılıyorduk ki beni göğsüne bastırıp koltuğa yaslandı.
"Kabus mu gördün" biraz sakinleyebilmiştim. Ama konuşabilecek durumda da değildim. Kafamı sallamakla yetindim.
"Alya" dedi fısıldar gibi belindeki kollarımı gevşettim ondan uzaklaşmaya çalışıyordum kendimce ama izin vermedi aksine daha sıkı sardı bedenimi.
"Cevap verme" dedi yine aynı fısıldayan sesle.
"Gereksiz değilsin çirkin en azından abin için ve" bir şey söylecekmişte vazgeçmiş gibiydi. Normalde ısrar eder başının etini yerdim ama şuan bunları düşünebilecek kadar iyi hissetmiyordum.
"Her neyse" dedi ve yavaşça beni kucağına aldı. İtiraz etmek istedim ama öyle sert baktı ki net bir şekilde itiraz kabul etmiyorum demekten çok daha fazla etkili olmuştu.
Yukarı çıkarken yüzüne bakmaktan kendimi alamıyordum. O kadar sakin ve ciddiydi ki insanı şaşkına çeviriyordu. Bazen çok komik bazen çok kaba bazende çok kibar ola biliyordu. Gerçekten dengesizde ben ne kadar gereksizsem o da o kadar dengesizdi.
Odasına girdiğimizde beni yatağa yatırıp ışığı açtı. Karanlığa o kadar alışmıştı ki gözlerim bi anda ışık karşınsında kapamak zorunda kalmıştım. Buğra koltuktaki çantamdan pijamayı bana uzattı. Odadan çıktığında neye uğradığımı şaşırmıştım. Bırakıp gideceği aklımın ucundan geçmezdi. Sonuçta daha dün gece onunla uyumuyorum diye zorla yatağa getirmiş yatırmıştı.
Karşı odanın kapısının kapanma sesi geldiğinde bende ayağa kalkıp pijamaları giydim. Uykum vardı evet ama gördüğüm rüya o kadar acayipti ki abimin bıçaklanması o bıçaklanırken benim rahatlamam. İçimdeki kötü his hala aynı yerde duruyordu. Acaba gerçekten kötü bir şeyler mi olacaktı.
Yorganın içine girerken yatağın tamamıyla Buğra koktuğunu fark ettim. Sanki yanımdaymış gibi hissediyordum. Kokusu huzur veriyordu. Yastığa sarılıp bir iki dakika karanlık odaya baktım. Sonrası zaten karanlık.
Sabah öyle güzel uyanmıştım ki okula gidip gitmeyeceğimizi zaten bilmiyordum telefonumda yanımda değildi resmen kendi halimde uyanmıştım bu o kadar güzel bir şeydi ki anlatmam.
Odadan çıktığım anda ıslak saçlarıyla duştan çıktığını belli eden Buğrayla karşılaştım bana gülümseyerek bakiyordu bense ona şaşkın. Nasıl oluyordu da sürekli benden erken kalkıyordu.
"Hemen hazırlan okula gidiyoruz"
"Sanada günaydın" dedim banyoya girerken.
Demekki bugün okula gidiyorduk. Saat erken olmalıydı banyodan çıktıktan sonra hemen üstümü giyindim saçlarımı dağınık bir şekilde bağladıktan sonra da hızla aşağıya indim. Buğra kapının önünde dikilmiş çantamı kurcalıyordu.
"Napıyorsun sen"
"Çantada o kadar gereksiz şey varki fazla ağır. Bende fazlaliklardan kurtuluyorum" bunu der demez çantamdan makyaj çantamı coğrafya kitabımı çıkardı.
"Mesela bunlar anlamsız yani bir insan neden makyaj yapmadığı halde makyaj çantası taşır değil mi çirkin" oflayarak yanına gittim ve çantamı koluma geçirdim.
Evden çıktık kapıyı kapattık arabaya bindik derken sonunda sessizliği Buğra bozdu.
"Dün gece rüyanda ne gördün"
"Boşver" diye geçiştirdim ama Buğra ısrar etmeye devam ediyordu.
"Kızım kötüydün iste vaya anlatsana" anlatmamın belki bir faydası dokunur diye en kısa haliyle özetledim.
"Abin sürekli beni bıçaklayıp durdu ama benim canım yanmıyordu en sonunda da abimi bıçakladı" tek kaşını kaldırdı. Bu sırada okulun bahçesine gelmiştik. Buğra arabayı park ettikten sonra inip okula yürümeye başladık.
"Gereksiz diye bağırman nedendi peki?" Ah. Gerçekten bağırmıştım değil mi.
"Boşver" yüzüme sinirli sinirli bakınca pes edip konuştum.
"Abim yere düşerken senin sesini duydum gereksizsin abini sen öldürdün falan diyordun"
Ben bunu söyler söylemez olduğu yerde durdu. Ben yürümeye devam ediyordum. Abartılacak birşey yoktu. Alışmıştım. Bana sürekli bağırmasına da gerçekleri yüzüme vurmasına da alışmıştım.
Tam okul kapısından gireceğim anda Buğra koluma yapıştı.
"Sen ciddi misin"
"Neden şaka yapayım ki" dedim tuttuğu koluma bakarken.
Canımın acıdığını fark etmiş olacak ki elimi tuttuğu hızla bıraktı.
"Alya" dedi ben içeri girerken of layarak ona baktım.
"Ne" dedim bıkkın sesimle.
"Ben şey... ya yani" arkamı döndüm ve yürürken konuştum.
"Anladım özür diliyorsun" dün özür dilemeyecegine emin oldugum adamın bugün özür dilemeye çalıştığına emindim. Sınıfa girdiğimizde gözler bizim üstümüzdeydi. Öğretmen daha iceri girmedigi için rahatlayıp yerime geçtim Buğrada arkamdan sinifa girmişti. Yanıma gelip oturuken yüzüme bile bakmadı. Az önce benden özür dilemeye çalıştığına emindim oysaki şimdi düşman gibiyiz.
Biraz sonra ingilizceci içeri girdi. Ders o kadar sıkıcıydı ki ister istemez düşüncelerimde gözlerim gibi Buğraya kayıyordu.
Sessiz sakin ve her zamanki ciddiyetiyle dersi dinliyordu. Şaka maka ders dinliyordu.
Ellerimin arasındaki kalemle oynamaya başladım. Yavaş yavaş sıraya vuruyordum. Bir anda Buğra bana dönüp kalemi elimden çekti
"Napıyorsun ya"
"Dikkatimi dağıtıyorsun"
Oflayarak önüme döndüm. O sinir olduğu şeyleri dikkatini dagitan şeyleri ortadan kaldırabiliyordu. Keske bende onu ortadan kaldırabilsem.
***
Canım sıkılıyordu. Abimi özlemiştim. İclali ve hatta Cemi bile özlemiştim.
Zil çalar çalmaz ayağa kalktım. En azindan İclalle konuşabilirdim. En son düğünde görmüştüm onuda.
kolumu tutup beni yerime sabitlerken "Nereye" dedi.
"Sanane" aslında amacım onu sinirlendirmek falan değildi. Çünkü gerçketen onu ilgilendirmezdi. Kabul abim beni ona emanet etti falan filan. Ama ikimizde biliyoruz. Söylemesede alpin bana birşey yapma fikri onu sevindiriyor olmalıydı.
Kolumu iyice sıkıp beni kendine yaklaştırdı.
"Nereye gittiğini söylemessen seni nasıl koruyacağım" küçük ve yapmacık bir kahkaha attım.
"Sanki beni korumaya çok hevesliymişsin gibi sende biliyorsun gereksizin tekiyim beni korumana gerek yok"
Kolumu zorla çekip sınıftan çıktım. Arkamdan geleceğine adım gibi emindim yinede durmayacaktım.
İcllalerin sınıfa girince bir sessizlik oluştu. Bugün neden herkez bana bakıyordu.
İclali sırasında bulunca gülümsedim yanındaki boş sandalyeye otururken konuşmaya başladı.
"Çok özledim kızım nerelerdesin ya"
"Hiç sorma Buğrada kalıyorum" İclal gözlerini kocaman açıp beni dinlemeye başladı.
Uzun uzun olayları anlatmıştım.
"Seninki gelmiş"
İclale asam öldürmüş gibi bakarken kapının önünde Buğranin dikildiğini gördüm.
Tepkisizdi öylece bizi izliyordu.
"Nerden benimki oluyor be" İclal sırıtırken ayağa kalktım
"Neyse hadi öptüm sonra konuşuruz"
Buğraya doğru yürürken İclalin arkamdan güldüğünü biliyordum ama umursamadım.
"Sen niye geldin" dedim Buğranın yanında dururken.
"Çünkü çirkin daha geçenlerde okuldayken seni spor salonuna götürüp dövmüşlerdi."
"Of amma abarttın" sınıfa doğru ilerlerken bir çocuk bana çarptı Buğra da yanımda olduğu için doğal olarak oda etkilendi bu çarpmadan çocuk olduğu yerde dururken Buğraya baktı.
"Alpi sattığın için pişman olacaksın" bu çocuk alpin adamı mıydı?
Ben gözlerimi kocaman açmış çocuğa bakarken Buğra kolumdan çekip sınıfa götürdü.
"Hala abarttığımı mı düşünüyorsun?"
"İyi haklısın tamam" hızlıca konuşup yerime oturdum. Sürekli bi bilmiş tavırlar. Kendini beğenmişlik. Çok sıkıldım artık onun bu davranışlarından bir umursamaz bir korumacı. Bir dr üstüne çekip gitmişti. Deminden beri yanımdan ayrılmayan korumaktan bahsedip duran Buğra sınıftan çıkıp gitmişti.

Yersiz AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin