Kahramanım

154 5 10
                                    

Kaç saattir buradayım bilmiyorum ama daha fazla kalamayacağım kesindi. Oksijen yerine karbondioksit soluyorum ve gerçekten bu hiç hoş değil. Saati bilmiyorum ama okulun boşaldığına emindim. Telefonumun şarjı bitmemiş olsaydı belki bir umut Buğrayı arar durumu anlatırdım gerçi tuvalette olanlardan sonra yardım etmeye geleceğinden de şüpheliyim. Aslında orda ne olduğunu anlamadım. Yani neden beni öpmesine izin vermiyorum onuda bilmiyorum ama garip olan aramızda hiç bir şey yokken beni öpmeye kalkması.
Bu karanlığa bir son vermek için saatlerdir ışığı açmaya çalışıyorum ama şansıma lambası patlak olan bir odadydım. Beni burada unutup gitmelerine mi kızayım nefes almaya mı çalışayım yoksa bir umut Buğranın gelmeisni mi bekleyeyim bilemiyordum. Kendi kendimi bunalıma soktuğum dakikalarda kapnın kilidi bu sessizlikte oldukça gürültülü bir şekilde açıldı.
İçeri giren adamın elindeki lamba gözlerimi kör ederken. Adamın sesine odaklanmıştım
"Kalk" emir veriyordu. Oysaki ben bekçidir diye düşünmüştüm.
Kolumdan tutup beni yerden kaldırdı.
"Kalksana" kapıdan zorla çıkarken adam kolumu sıkmaya devam ediyordu.
"Kolumu bırak" diye bağırdım ama tabi ki hiçbir etkisi olmamıştı. Anlayabildiğim tek şey bütün bu odaya kitlenme işinin Alpin başının altından çıktığıydı. Başka kim olabilirdi ki zaten.
Adam elindeki feneri önümüzü aydınlatarak yürümeye başladı benide peşinden sürüklüyordu. Fener koridorun ilersindeki tiyatro salonunu aydınlattığında adam yavaşladı. Tuttuğu kolumu biraz gevşetip kapıyı ayağıyla ittirirek açtı.
"NE oluyor" beni duymamazlıktan gelince dayanamadım ve bir kez daha cevap vermesi umuduyla konuştum
"Sen kimsin Alpin adamasın dimi o nerde" küçük ve yapmacık bir kahkahanın ardından kapısını açtığı salona doğru beni ittirdi. Kolumdan çekiştirerek beni sahneye kadar çıkarttı. Salonda 3 tane daha adam vardı. Ben bunun bile elinden kurtulamazken 3ünün elinden kurtulmaya çalışamazdım bile.
"Ya siz kimsiniz" sesimin çıktığı kadar bağırdım ama benim sesim onları bi gram etkilemiyor bana cevap verme gereksinimi duymuyolardı.
Kolumdan tutan adam sahnede bi sandalyeyi çekip beni zorla ona otutturdu ellerimi arkadan sandalyeye bağlayıp bacaklarımı da aynı şekilde sandalyeye sabitledi. Hiçbirşey yapamamıştım. Birde üstüne ağzımı bantlıyolardı.
Bütün okulun ışıkları gürültüyle açılırken tiyatro salonuna uzun boylu biri girdi. Yakınlaştıkça tahminlerim doğru çıkıyordu. Gelen kesinlikle ALpti.
Ağzımın bantlı oluşuna aldırmadan sanki cevap verebilecekmişim gibi alayla sordu.
"Nasılsın Alya?" büyük bir kahkaha attı.
"Bugün yanında kardeşim yok galiba" yine yapmacık bir kahkaha attı. Adamlar tek tek salondan çıkmaya başlayınca biraz tedirgin oldum. Ne oluyordu böyle ben resmimi çeker abime atar falan sanıyordum ama durum hiçte iç açıcı gözükmüyordu.
Alp sırıtarak salonun çıkışına ilerledi. Bant yüzünden konuşamıyordum ve konuşamayacağımın farkındaydım elimden geldiğince ses çıkarmaya çalıştım.
Arkasını dönüp kahkaha attı. Ceketinin cebinden çıkardığı bombaya benzer şeyin ipini tuttu.
"Bakalım kahramanın seni bu seferde kurtarabilecek mi?" elindeki bomba benzeri şeyin ipini hızla çekip bana doğru fırlattı. Yere gürültüyle düşen isminin ne olduğunu bilmediğim şey etrafa sis ve iğrenç bir koku yayarken Alp arkasına bile bakmadan salonun kapısını kilitleyip çıktı.
Ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Nefes alamıyordum zaten alsam da bu iğrenç ve nefes kesici kokuyu içime çekmek zorunda kalacaktım. Ağzım bantlıydı ve bağıramıyordum. Tek umudum birilerinin beni bulmasıydı.
Alp Buğra gelir beni kurtarır diye düşünüyordu ama ben bundan emin değilim sonuçta kim içten içe ölse de kurtulsam diye düşündüğü birini kurtarmak için böylesine sisin ve iğrenç kokunun içine girer ki .
Ellerimi zorlamaya başladım ama tek yapabildiğim iplerin bileğimi kesmesine yardımcı olmaktı.
Ciğerlerim öylesine yanmaya başlamıştı ki sanki bir yangının ortasında kalmıştı. Görüş alanım iyice bulanıklaşmış tek görebildiğim bir sis yığınıydı.
Burdan çıkmak zorundaydım. Ölemezdim daha çok genç olduğum için değil öleceksemde bir anlamı olması için. Abimi kurtarırken ölmek varken burada Alpin kurduğu bir tuzağa düşerek ölmek istemiyordum. Buğranın beni kurtarmasını bekleyerek ömrümü geçiremezdim. Birşeyler yapmalıydım. Ellerimi biraz daha zorladım ve parmaklarımı hareket ettirip ipi çözmeye çalıştım.
İpler o kadar sıkıydı ki açılması mümkün gözükmüyordu. Bir kez daha deneyeyim derken dengemi kaybettim ve sandalyeyle beraber yere düştüm. Başımı öyle şiddetli yere vurmuştum ki bir an nerede olduğumu bile kavrayamadım. Sahi nefes alıyormuydum. Gözlerim açıktı ama göremiyordum. Başımın içinde resmen filler tepişiyordu. Alabildiğimce derin bir nefes aldım. Ciğerlerim yansada nefes almak zorundaydım. Belkide bu içime çektiğim son nefesti.
Kapı yumruklanmaya başlayınca irkildim.
"Alya!" erkek sesi. Buğra mı geldi acaba? Silah sesi geldiğinde o anki korkuyla gözlerimi yumdum bir daha da açabileceğimi sanmıyordum. Öylesine yorulmuştum ki derin bir uykuyu haketmiyor muydum allah aşkına?
"Alya!" kapı gürültüyle yere düşerken ben ne olduğunu anlamamıştım. Zaten kapalı olan gözlerimi daha sıkı yumdum. Bilincim yavaş yavaş benden kayıp giderken son hissettiğim şey Buğranın nane ve sigaryla karışık kokusu oldu.

Yersiz AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin