Sarhoş

44 0 0
                                    

"Abi yeter ama" kaç saat oldu bilmiyorum ama okuldan geldiğimden beri burada abimle oturmuş satranç oynuyorduk. Hayır satranç oynayarak içimden bir devlet adamı mı çıkarmaya çalışıyordu bilmiyorum. Artık beynim yanmak üzereydi.

"Of kızım ya canım sıkılıyor dememiş miydin" kaşlarım çatık bir şekilde ellerimi belime koydum.

"Affedersin ama beni buraya oturtup bilmem kaç saat satranç oynamaya mahkum edeceğini düşünemedim." Masum bir yüz ifadesi yaparak devam ettim.

"Hem ben acıktım." Oyunun ortasındaydık ve abim devam etmeye kararlıydı.

Atını ters "L" çizerek piyonumu yedi.

"Daha Tunç meselesini konuşmadık prenses ne acıkması" oflaya puflaya yapacak bir şeyimin olmadığını bilerek hiç düşünmeden piyonumu bir kare ilerlettim. Sonuçta sıra ondaydı.

"Dinliyorum tatlım" Yüzüme yapmacık bir gülümseme kondurdum.

"Neyi dinliyorsun canım abim"

"Alyacım sinirlenmememi istemezsin sanırım. Şu Tunç beyle ne zaman kaşılaştınız bakayım. Benim hatırladığım marmariste yaşıyordu" yine aynı atıyla bu sefer yan bir "L" çizerek piyonumu yedi.

"O kaldığım gün caddede karşılaştık. Baya yardım etti bana. Ya zaten amacım orda kalmak değildi uyuya kalınca Tunç üstüme bir şey örtmüş uyandırmamış. Yani tehlike yok benim canım abim" gülümsüyordum ama artık gerçekten satrançtan gına gelmişti.

"Ay yeter" ayağa kalkıp bir hışımla satranç taşalrını torbaya koydum.

"O zaman diyorsun ki Tuncun kötü bir niyeti yok" kafamı salladım.

"Hele bugün Buğranın yumruk atmasına hiç gerek yoktu" düşünüyormuş gibi bir iki dakika sustu.

"Hmm. Bizim bu çocuktan özür dilememiz lazım ha prenses" kaşlarımı havaya kaldırdım. Demin çocuğa psikopat bir katil gibi davranıyordu ama hadi hayırlısı"

"Saat kaç" hayda abimin aklında ne vardı böyle. Telefonumdan saate baktım.

"6.30" gülümsedi. Neşeyle cevap verdi.

"Süper. Ara Tuncu akşam yemeğini yemesin" işte bu çok güzel. En azından kinaye yapmadığı artık açıktı. Tuncu arayıp abimin söylediği adrese 1 saat sonra gelmesini söyledim. Seve seve kabul etti tabi abimden çekinirdi ama çocuk burada yalnızdı sonuçta ve tek tanıdığı insanlar bizdik.

Odama üzerimi değiştirmek için çıktığımda kara kara düşünüyordum acaba ne giyecektim.

Dolabımı açtım ve karşımda duran renk renk kıyafetten siyah deri, kısmen mini eteğimi ve koyu yeşil kazağımı çıkarttım.

Bunlar idealdi heralde. Üzerimi giyinip saçlarımı basit bir dağınık topuz yaptıktan sonra çantımı ve motnumu alıp aşağıya indim. Abimde spor giyinmişti.

Evden çıktık, arabaya bindik, falan derken sözletiğimiz saatte ucu ucuna restorana geldik. Tunç çoktan gelmişti. Abim abartılı bir tavırla Tunca sarıldı.

Allahım! Bilmediğim ne dönüyordu burada.

Bizde kısaca selamlaştıktan osnra masaya oturduk. Tabi benim ilk sorum kesinlikle belliydi.

"Gözün nasıl oldu?" gündüz ki morluk tamamen olmasada çoğunlukla gitmişti sadece gözünün yanına da hafif bir morluk kalmıştı. Açıkçası gözüne vurduğu o sahne aklımdan bir türlü çıkmıyordu. Bunu yapabileceğini hiiç düşünmezdim.

"Neyse canım gençler arasında olur böyle şeyler Buğra adına özür dilerim" tunç hafifçe gülümseyip mütevazi bir tavırla cevap verdi.

"Özüre gerek yok. Anlıyorum." Neyi anlıyordu acaba hayır ona vuran abim olsa tamam diyeceğim. Ama Buğra ne hadle vurur.

Yersiz AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin