Nick Fury araştırmalarından bir şey öğrenememişti. Vicktoria'nın göreve gittiği ülkeyi biliyorlardı. Ama tam olarak konumu bilmek imkansızdı. Sadece belli kişiler biliyordu. Söylemeyi red eden kişiler. Ncik Fury onlara uygun bir anlaşma teklif etmeye hazırlanıyordu. En azından bu şekilde öğrenebilirdi Vicktoria'nın nerde olduğunu. Gerçi yine de onun görev yerine gidemezdi. Kim bilir Vicktoria nerde olurdu o zaman kadar? Onu aramak da ayrı bir işti sonuçta. Bir umut vardı içinde bulabileceğine dair bir umut.
Carol arkadaşının ofisine girdiğinde onu hologramlarla boğuşurken görmüştü. Vicktoria'nın yerini araştırdığını biliyordu. Bu yüzden gökyüzü mavisi gözlerini devirmekle yetindi. Rhodey ve Nick'teki, Vicktoria sevgisini anlamıyordu bazen. Yine de artık sorgulamayı bırakmıştı. En azından Rhodey konusunda. Ama Nick'i sorgulayacaktı. Sonuçta o hala arkadaşıydı. Bilmeye hakkı vardı. İlişkisine büyük etki eden bu kadın hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak hakkı sayılırdı.
Carol: Bulunmak istemiyor. Neden hala onu arıyorsun?
İğmalı ses tınuna rağmen Nick Fury ona gayet sakin bir sesle cevap verdi. Sakinliğini korumaya çalışıyordu tek gözlü adam. Çünkü koruyamazsa sarışın kadının kalbini kırabilirdi.
Nick: Bulunmak istememsi umurumda değil. Vicktoria'yı bulmam lazım. Onu bulmam lazım...Carol kanepeye oturup yeniden gözlerini devirmişti. Hologramlara bakıyordu. Nick ise onun göz devirmesini umursamamıştı. Nick son cümleyi sessiz söylediğini düşünse bile Carol bunu duymuştu. Umursamamya çalışıyordu.
Carol: General Potts senin için neden bu kadar önemli?
Nick Fury yüzünü keskin bir hareketle Carol'a çevirmişti. Belki de ona anlatmalıydı. Yine de bundan emin değildi. Carol arkadaşıydı ve dolaylı yoldan da olsa Vicktoria yüzünde yara alamıştı.
Nick: Vicktoria hayatımda çok önemli bir yere sahip. Babası sayesinde tanıştık. Korgeneral Potts. Arthur Potts.Carol'un bu ismi aklında araştırdığını fark edince bakışlarını yeniden hologramlara çevirdi. Aklına eski anıları gelmişti. Belki de bir daha asla sahip olamayacağı anılar geliyordu aklına. Ne olacağıni bilmiyordu şu anda. Ama görecekti, Vicktoria'yı bulmayı başardığı anda görecekti. Sarışın kadının öfkesinden korkuyordu. Yine de bunu umursammaya çalıştı. Vicktoria'yı bulmak daha önemliydi.
Nick Fury ve Vicktoria Potts iyi anlaşırlardı. Gerçekten abi-kardeş ilişkileri vardı. Vicktoria kendi kız kardeşina abla olurken kendisine abi olan Nick Fury vardı bir de. Nick Fury ve Pepper Potts'un bu tarz bir ilişkisi yoktu. Yakınlardı, her daim de yakın olmaya devam edeceklerdi. Yine de ilişkileri Vicktoria ve Nick Fury'nin ilişkisi gibi olmazdı. İkisi arasındaki bağ daha özeldi. Kopması imkansız bir bağydı bu. Zayıflasa bile kopmazdı. Kopamazdı...
Vicktoria Potts üstündeki kamufulajlara rağmne gayet rahat hareket ediyordu. Gerçi sırtındaki birkaç kiloluk çantaya rağmen böyleydi. Sadece o değil. Arkasından ilerleyen birliğinde devamı da bu şekildeydi. Hiçbiri hiçbir şekilde zorluk çekmiyor gibiydiler. Aralarında süperasker olanlar olsa da olmayanlar bile gayet rahattı. Gerçi alışmışlardı bu tip şeylere. Onlar yıllar boyunca eğitim almış ve askerlik yapmış kişilerdi. Aralarında askerlik yapmamış olan tek kişi Yelena Belove'ydı. O da Red Room ve KGB bünyesinde yeterince yoğrulmuştu.
Tepelerin üstüne gelince bakışlarını sadıracakları yere çevirdi. Kolay bir şekilde alabilirlerdi. Plan yapmaya bire gerek yoktu aslında. Bu yüzden rahatça sırtını tepeye yasladı.
Vicktoria: Akşama kadar burda kalalım. Karanlıkta hallederiz işimizi.
Diğerleri onun emrine uymuşlardı. Dağılıp etrafı sarmak için harkete geçmelerine bile gerek yoktu. Saldıracakları bu bölge fazlasıyla küçüktü. O yüzden pek bir efor harcamalarına bile gerek yoktu.Saldırıları bittikten sonra her çadıra bakılıyordu şu anda. Vicktoria ise ortalarda duruyordu. Olacakları bekliyordu.
John: Komutanım, görmeniz gerekn bir şey var.
Vickoria en sondaki çadırlardan birine ilerlemişti. Yerdeki parlak mavi sıvıyı fark etmişti. Aralarından bir tanesi sağlam kalmıştı. Şırınganın içinde duan bu mavi sıvıyı merak ediyordu.
Vicktoria: Doğru yere gelmişiz.
Frank: Bunlar ne komutanım?
Vicktoria: Süperasker serumu.Frank ve John şaşkınlıkla komutanlarına bakıyorlardı. Süperasker serumu mu? O serumu yapan Abraham Erskine* ölmemiş miydi, hem de serumla birlikte. O zaman bu serumu kim yapmıştı? Neden burdaydı? Kimler almıştı bu serumu?
Frank: Kimin serumu bunlar komutanım?
Vicktoria: Diğerleini çağırın. Hepinize tek seferde anlatacağım.
John komutanının emrine uyarak diğerleirni çağırmaya gitmişti. Vicktoria ise Frank ile birlikte çadırdan çıkmıştı. Elinde tek şırınga olarak kalan süperasker serumu vardı. Diğerlerinin etrafına toplanması ile elindeki şırıngayı havaya kaldırdı.
Vicktoria: Bu gördüğünüz bir süperasker serumu. Wilfred Nagel** tarafından yapıldı. Bire bir olarak Abraham Erskine'in serumu ile aynı. Yani Steve Rogers'ın kanındaki serumla aynı. Ama Belova ve Natasha Romanoff'un kanındaki serum ile farklı.
Herkes onun ağzından çıkan kelimeleri dikkatle dinliyordu. Bu bilgiler önemli bilgilerdi. Olacakları hepsi merak ediyordu.
Vicktoria: Nagel öldü. Serumu ona yaptıran Power Broker*** tarafında öldürüldüğünü düşünüyoruz. Power Broker Madripoor'da yaşıyor ve orayı yönetiyor. Madripoor'u biliyorsunuz, birkaçınız zamanında orda yaşadı. Suçlar ve suçlular şehri.Logan, Wade, Yelena ve Frank onun tam olarak neyden bahsettiğini biliyordu. Dördü de farklı sürelerde de olsa Madripoor'da bulunmuştu. Vicktoria ise gizli görevle girmişti bir defasında. Ekibin geri kalanı sadece duydukları sayesinde biliyordu. Ama hepsi bu olayı fazla ciddiye alıyorardı. Birileri süperasker serumunu üstermeye başladıysa büyük bir sorun var demekti. Çünkü hepsi biliyordu ki bu serumun iyilik adına kullanılması imkansızdı. Eninde sonunda bu serum can yakacaktı.
Vicktoria: Bu serumu merkeze geri götürmeye niyetim yok. Eninde sonunda kötü bir amaçla kullanıyorlar. Ama aldığım emir bu yönde. Bu serumu koruyacağız. Ama böyle bir serum görmediniz! Ben aksini söylemedikçe burdaki tüm serumlar yok edilmişti. Sadece kırık şırıngalar bulduk!
Otoriter ses tonu ile herkesin dikkatini tamamen üstüne toplamıştı. Kendince haklıydı. Ki diğerleri de onu sorgulamamıştı. Yelena dışında hepsi askeri düzene alışıktı. Yelena ise Vicktoria'ya duyduğu saygı sayesinde bu düzene alışmıştı.Tüm askerleri onu onayladıktan sonra Vicktoria elindeki şırıngayı korumalı çantaya kaldırmıştı. Bu serum önemliydi. Gerçi asıl planı bu şırıngayı yok etmekti. İçindeki sıvının kimsenin eline geçmesini istemiyordu. Ne ordunun, ne S.H.I.E.L.D.'ın, ne S.W.O.R.D.'un ne de Avengers'ın bu serumu ele geçirmesine izin vermeye niyeti yoktu. Hiçbir kimseye güvenmiyordu. Kendisi dahil kimseye güvenmeye de niyeti yoktu.
*Abraham Erskine; Steve Rogers'ın serumunu yapan kişi. Captain America: The First Avenger filminde görmüştük.
**Wilfred Nagel; The Falcon and Winter Soldier dizisinde görmüştük. Power Broker'ın serumunu yapan kişi, Madripoor'da yaşıyordu.
***Power Broker: Yine The Falcon and Winter Soldier dizisinden. Dizide bu kişiyi Sharon olarak görmüştük. Ama burda kim olduğu henüz belli değil (en azından sizin için ben bu bölümü yayınladığımda çoktan karar vermiş olurum ama bu notu yazarken ben de bilmiyorum)
Zaten çok sıradan bir hikayeymişcesine olayları dah da karmaşıklaştırmaya geldim. Yaşasın kaos!!!!
Vicktoria'yı Carol ile yapma fikri, çık aklımdan!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BitterSweet Rose
FanfictionMCU'nun karşımıza güçlü ve devlete bağlı adamları koyması ve onların Avengers'ı yok etme çabalarını izlememizi düşündüm. Peki bu bir kadın olsaydı? Avengers'ın karşısına güçlü ve devlete bağlı bir adam yerine bir kadın çıksaydı? marvelfanfic #1 13...