Selaamm nasılsınız?
Her bölüm halinizi hatrınızı sorarak başlıyorum. 🤭
Umarım iyisinizdir.Neyse sizi daha fazla tutmayayım. Keyifli okumalar. <33
BÖLÜM 4 | ZEHİR
"Kömür karası saçlar..."
...
Gözlerimi açtığımda yine aynı odadaydım. Gözüme vuran ışık başımı ağrıttı birkaç saniye. Gözlerimi sımsıkı yumup tekrar açtım. Etrafıma baktığımda başucumdaki koltukta Dağrayı gördüm. Kömür karası saçları önüne düşmüştü ve uyuyordu. Hiçbir şey hatırlamıyorum, yine mi bayılmıştım ben?
Lilya... Kriz gibi bir şey geçirmişti. Benim bağırışlarım, Dağra'nın beni çıkarmaya çalışması, Barış ve Efkan'ın sakinleştirme çabaları... Şiddetli bir ağrı vurmuştu bu sefer başıma. Elimi başıma koyarak ovaladım şakaklarımı.
Dağra yerinde kıpırdandı. Geceyle yarışabilecek koyuluktaki gözleri aralandı. Beni gördüğünde topladı kendini oturduğu yerde. Ne kadar süredir buradaydı?
"Kalktın mı? Bir an hiç uyanmayacaksın sandım." dediğinde ne demek istediğini anlayamadım başımın ağrısından. "O da ne demek?" dedim. Bakışları üzerinde gezindi birkaç saniye ve, "Bir günden fazladır uyuyorsun." dedi. Gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı. Yuh o kadar saat nasıl uyuyabildim?
"Nasıl? Hem Lilya nerede, nasıl o?" yine ağlama perilerim gelmişti. Gözlerim dolduğunda Dağra oturduğu yerden kalkıp yanıma oturdu.
"O hâlâ aynı durumda. Bir gelişme yok." dediğinde omuzlarım hüzünle çöktü. Bırakmazsın beni değil mi Lilya? Dediklerine karşı sessiz kalıp, gözyaşlarımı akıttım.
"Başka bir doktor daha geldi sen uyurken. Birtakım tedavi uyguladı. Sonucunu bekliyoruz şimdi. Barış ve Efkan da gittiler." gitmişler miydi? Bu halde nereye gitmişlerdi o ikisi?
"Telefonum nerede benim?" dedim. Kalkıp komodinin üzerindeki telefonu alıp bana verdi. Elime aldığımda şarjı çok azdı ama yeterliydi. Barış'ı arayıp beklemeye başladım.
"Alo?" dedi Barış. "Nerdesiniz Barış? Nereye kayboldunuz?" diye sordum sesimdeki tınıyı saklamaya çalışarak. "Eliza'nın yanındayız." Eliza mı? O neden? Eliza bizim ortağımızdı. Yardımı olduğu da, yardım ettiğimiz de çoktur. Benim bir şey söylememe fırsat vermeden devam etti. "Eliza, Lil'e olanları duymuş. Kendisinin aynı zamanda bir doktor olduğunu biliyorsun. Söz konusu Dağra'nın ürettiği mermilerin içindeki zehrin tedavi yöntemini bildiğini söyledi." cümlesini tamamladığında şaşkınlığımı gizleyemedim.
"Barış, Dağra zaten panzehiri uyguladı." dedim Dağraya bakarak. Kaşları çatılmıştı, ne dediğimi anlamaya çalışıyordu. "Evet ama Eliza bu zehrin öyle kolayca vücuttan atılamayacağını söylüyor. Yani Lilya'nın vücudunda onu öldürmeyecek ama acı çektirecek kadar zehir olabilir." dediklerini idrak etmekte zorlanıyordum. Peki bunu Dağra ve Yalım düşünmemiş miydi?
Dağra'nın gözlerinin içine bakarak, "Elizayı buraya getirebilir misiniz?" dedim. Tamam demesini ister gibi bakıyordum Dağraya. Gözlerini açıp kapadı. Eliza buraya geliyordu.
Eliza 3-4 yıldır bizimle çalışıyordu. Çalışmaktan öte arkadaşımız olmuştu bir süre sonra. Kendisi bir doktor fakat bu işlerin içinde olduğu için bunu pek söylemeyi tercih etmiyordu. Onunla tanışmamızda baya atraksiyonluydu. Bizde aynı şekilde silah ticareti yapıyoruz fakat asıl işimiz silahın kendisi. Mermilerle işi olanlar Dağralardı. Eliza bu mermileri duyduğundan beri içindeki zehri araştırıyor. Bir şeyler bulmuş olmalı ki Lilya için bir şeyler söyleyebiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TABLOLAR
Teen FictionKüçükken annemin bana tekrarladığı sözleri söyleyeceğim. Bunu bilmesine imkân yok. Elimdeki silahı alnından çektiğimde bir şey söylememişti henüz. "Bonum fac, donec malus-" "Discedat de mundo." (𝘒ö𝘵ü𝘭ü𝘬 𝘥ü𝘯𝘺𝘢𝘥𝘢𝘯 𝘢𝘺𝘳ı𝘭ı𝘯𝘤𝘢𝘺𝘢 𝘬𝘢...