11. Bölüm geldi koşun koşunnn!
Yeni bölüm bol Yalımlı mzldlxldşxYalım'ı seven tayfa ses verinnn →→→
Medyada Eliza var ∞
BÖLÜM 11 | ÖLÜMÜN KIYISI
"Benim ağabeyim, senin kumpasın sonucu öldü. Bunun intikamı olmaz mı sandın?!"
...
Eliza'nın, Korelle konuşmasının üzerinden bir gün geçmişti. Bu sırada Korel'i de alıp Türkiye'ye dönmüştük. Bugün Dağralar ile bir araya gelecektik tekrar. Tabi Korel'i de hediye edecektik. Eliza Yalım'ı da söylemeye karar vermişti. Oğlu olan Yalım. Arkın bebeğini öğrendiğinden beri adını hep Yalım koymak istediğini, amcası gibi güçlü ve zeki olsun istediğini söylermiş. Yalımların, Arkın'ın bir oğlu olduğundan haberleri yoktu. Elizayı kovmasalardı haberleri olabilirdi.
Eliza, Yalım'ın acısını anladığını ona kızmadığını söylemişti. Bence bu Yalım'ın, Eliza için sarf ettiği sözlerin bir açıklaması yok. Yalım, öfkesinden tüm nefretini Elizaya kusmuş zamanında. Eliza bunların hepsine sessiz kalmıştı, en sonunda evden de kovulunca Yalım'a olan kırgınlığı artmıştı. Kırgın olsa da sırf Arkın istedi diye onun adını vermişti oğluna. Görseniz masmavi gözleri, simsiyah saçları vardı. Gözlerini babasından aldığı belliydi. Yüzü zaten annesine benziyordu. Huyunun ise kime benzediği karıştı. Babasından da, annesinden de, amcasından da huyu olduğunu söylüyor Eliza.
Bazen gerçekten Yalım olabiliyormuş. Pek tanımadığım için bir yorum yapamıyorum bu konuda. Bizim evin salonunda Dağraların gelmesini bekliyorduk. Kimseden çıt çıkmazken herkes ayrı bir düşüncedeydi.
"Nerede kaldıklar ya, çoktan çıkmış olmalılar." Telaşlı sesiyle konuştu Eliza. Yalım'ın vereceği tepkiyi hem merak ediyordu, hemde endişeleniyordu. Barışmak istediği belliydi ama bunu Yalım istemeden yapamazdı.
"Sakin ol Eliza, birazdan burada olurlar." dedi Efkan. Hepimiz onun bu telaşının farkındaydık. Sakin olması gerekiyordu. "Korel uyanmış mıdır?" diye sordu bu sefer. Barış gülerek yanıtladı onu. "Tokat gibi çarptın kızım lafları hayatta gelemez kendine." kahkaha atarken, Eliza da kıkırdamaya başladı.
Onlar gülüşürlerken kapı çaldı. Hizmetli kapıyı açmaya gittiğinde ayaklandım. Birkaç adım sesinden sonra Dağra göründü. Ona soğuk bakışlar atarken içeriye adımını atıp yanımıza geldi. "Hoşgeldiniz..." dedim mırıldanarak. Dağra elini uzattığında elimi uzattım bende ona. El sıkıştıktan sonra diğerleriyle de el sıkışınca oturmaları için koltuğu işaret ettim onlara.
Onlar oturduklarında bizde aynı şekilde yerimize oturduk.
"Nasılsınız?" ortaya sormuştu Dağra bu soruyu. Üzerime alınarak konuştum. "Biz iyiyiz, sizi sormalı. Kaç gündür iyice araştırabildiniz mi biz kimiz?" lafımı ona çarpıtırken, buruk bir gülümseme oluştu yüzünde. Gülme be adam!
"Araştırdık. Bildiğimizin dışında bir şey yok. Ufak tefek şeyler hariç. Şüphelendiğim için özür dilerim Melin. Etrafımdaki herkesin bir çıkarı olduğu için, herkesten şüphelenme gibi bir huyum var." dedi.
"Sorun yok, aklınızdaki sorular gittiyse ne mutlu." dedim yalancı bir gülümsemeyle. Dağra bir kez daha konuştu. "Hâlâ bizimle çalışmaya devam etmek ister misiniz?" diye de sordu. Cevabımız belliydi zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TABLOLAR
Teen FictionKüçükken annemin bana tekrarladığı sözleri söyleyeceğim. Bunu bilmesine imkân yok. Elimdeki silahı alnından çektiğimde bir şey söylememişti henüz. "Bonum fac, donec malus-" "Discedat de mundo." (𝘒ö𝘵ü𝘭ü𝘬 𝘥ü𝘯𝘺𝘢𝘥𝘢𝘯 𝘢𝘺𝘳ı𝘭ı𝘯𝘤𝘢𝘺𝘢 𝘬𝘢...