48 | Kalp Ağrısı

49 5 0
                                    


Merhaba uzun süredir burada yoktum. Galiba kitabın bitmesini istemediğim içindi. Birkaç ayın ardından karar verdim ki Tablolar karakterleri bir sonu hakediyor.

Bir süredir aklımda olan bir şeyi şimdi yapmak istiyorum. Biliyorsunuz ki, Erel ve Renanın ölümü, Arkının hafızasının yerine gelmesi ve Kahranın ölümü gibi konuları atladım. Bir anda atlamak tuhaf geldi herkese ve ne olduğunu kimse anlamadı. Bende bu yüzden bahsettiğim tüm konular adına bir özel bölüm yazmayı düşündüm.
Ama vazgeçip her bir konuya tek bölüm yazmaya karar verdim.

Keyifli okumalar 😅

Bölüm sonunda görüşmek üzere.

BÖLÜM 48 | KALP AĞRISI

"Kalbim ağrıyor Erel, çok özledim."

...

4 gün geçmişti o kasvetli günün üzerinden. Erel olmadan dört gün, Rena olmadan dört gün. İkizimin yaralı olduğu dördüncü gün. Bebeklerimizi kaybetme korkusu yaşadığımız dördüncü gün. Ağlamalarımın devam ettiği dört gün. Ne olacağı, ne yapacağım hakkında en ufak fikrim yoktu.

Hastane duvarlarına boş boş bakarken, uzun zamandır hastaneye gitmediğimin bilincindeydim. Açıkçası bu tuhaf hissettirmişti. Hastane... İnsanların hastanelerden nefret etmesinin sebebini ancak anlayabilmiştim. Bu konuda gerçekten haklılardı. Bir cevap beklemek, ölümü beklemekten daha yorucuydu. Kimse dışarı çıkmıyor, konuşmuyor ve anlatmıyordu. Bu Dağrayı da beni de sinirlendiriyordu. Tabi bebeklerim için oldukça sakin kalmam lazımdı. İkizim henüz uyanmamıştı. Elini tuttuğumu hissediyor mu bilmiyorum ama bir tepki vermiyordu bana dört gündür. Doktor uyanacağını söylese de, inanmak için bir sebep geçmemişti elime.

Yalımın durumu daha kötüydü. Kurşunların ikisi riskli bölgelere denk gelmişti. Eliza ve diğer doktor yaşıyor oluşunun bir mucize olduğunu söylemişti.
Yalım ameliyatın üzerinden 48 saat geçmeden komaya girmişti. Doktorlar bunun sebebini uzun uzun açıklamıştı ama dinleyecek durumda değildim.

Erel ve Renanın cenazesi bugün kalkacaktı. Hatta son işlemler yapılıyor diye biliyorum. Dağra her şeyle tek tek ilgilenmeye çalışıyordu ama tek başına olması onu bir hayli yormuştu. Bana bunu hissettirmemeye çalışıyordu tabi. Cenazeden sonra uyuması için onu ikna edecektim. Kabul etsin etmesin mecburen uyuyacaktı. Yoksa kesin düşüp bayılırdı. Yalım olsa çorba hazırlardı ona şimdi. Vitaminli olanlardan. Güldüm. O sırada içeri toprak gözlü adam girdi.

"Çiçeğim," dedi yanıma gelerek. Alnımdan ve karnımdan iki kere öptü.

"Hoşgeldin," dedim dudaklarına bir öpücük kondururken. Tüm yorgunluğu geçmiş gibi bir hissiyat vardı gözlerinde.

"Hoşbuldum," dedi ve yanıma oturdu. "Cenazeye gelecek misin?" diye de devam etti mırıldanarak.

Derin bir nefes verdim. Erele olan son görevimi yerine getireceğim. Aslında ablasının intikamını almadan gitmek istemiyorum ama Alaz da çok kötüydü. Onu yalnız bırakamam. Erel gittikten sonra bir hayli çökmüştü. Yanındaydım ama bunu ne kadar hissettiğini bilmiyorum. "Alaz da orada olacak. Tabi ki geleceğim onu bırakmam."

Başını salladı ağır ağır. Kollarımı boynuna doladığımda bir çırpıda beni kucağına çekti. Sakinleşmek ister gibi derin nefesler alıp saçlarımı okşuyordu.

Gözlerimin doluşunu yine engelleyemedim. Erelin cenazesine nasıl gideceğim hakkında bir fikrim yoktu. Asil'in uyanmayışı da canımı bir hayli sıkıyordu. Ona çok ihtiyacım vardı ama iyileşmemişti henüz. Günlerdir uyuyordu o da. Başındaydım belki beni hisseder de kalkar diye. Fakat açmadı gözlerini.

TABLOLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin