Sorusunun garipliğini düşündüğümü belli eden kısık gözlerim yavaş yavaş normal haline geri dönerken, Athan bize doğru yaklaşan tanıdık yüzlere bakıyordu. Büyük bir samimiyetimiz varmış gibi Gonca, kolunu omzuma atmış ve beni sıkıca sarmıştı. Serhat ise yanımızda dikilmişti. Athan'ı fark ettiklerinde buz kestiklerini, ten renklerinin attığını hatta kalplerinin hızlandığını hissettim. Athan onlara baş selamı vermiş ve gözlerime bakarak, gözleriyle konuşmuştu. Gözlerimizi ayırdıktan sonra arabasına binmiş ve tanışmak için geldiği yerden, tanışmadan ayrılmıştı.
Athan'ı gördükleri için neden kaskatı kesildiklerini ve Athan'ın neden tek bir kelime dahi etmeden arabasına atlayıp gittiğini bilmiyordum. Bilmiyordum ama tahmin edebilirdim. Tahmin edebilirdim ama Athan'ın sıcak elinin sıcaklığını hâlâ bacağımda hissederken, odağım kayıyor ve aklım sadece sevişmeye odaklanıyordu.
"Çisem," dedi Serhat koluma tutunup Athan'ın gittiği yola bakarak. "Beni tokatla. Rüyada olmadığımı anlamam gerekiyor."
"Aynı rüyayı görüyoruz." dedi Gonca'da aynı Serhat gibi yola bakarak. "Beni de tokatla Çisem."
"Şiddete karşıyım." dedim.
Gonca ve Serhat birbirlerine bakmış, daha sonra arkalarında beni bırakıp kafeye koşarak girmişlerdi. Kahverengi masaların, sandalyelerin ve sahte çiçeklerin süslediği sıcak ve küçük kafeye girdim. Cam kenarında oturan tanıdık yüzlerin oturduğu masaya oturmuş ve dördününde hiç konuşmadan ellerine veya masaya bakmasını birkaç dakika boyunca izlemiştim.
Bir sorun olduğunu sanmıyordum ama bir sorun olmadığını da düşünmüyordum. İki ucu farklı değneklere açılan bir kapının tam ortasındaydım ve hangi kapıyı aralayıp hangi kapının ardındakine soru sormam gerekiyordu kestiremiyordum.
Üçüncü çayımı içerken hâlâ konuşmuyorlardı. İç çekiyorlar, ruhlarını farklı alemlerde dolaştırıyorlardı. Genelde konuşmaya katılmayan ben olurdum ama bu sefer ortada katılmayacağım bir konuşma bile yoktu. Canım sıkılmaya başladığı için elbisemin yırtmacıyla oynamaya başlamıştım. Soğuk bana hiçbir zaman soğuk gelmese bile balıkçı yaka giymiştim. Hem bileklerimdeki yaraları kapamam gerekiyordu, bunun için uzun kollu bir elbise kurtarıcı bir parçaydı.
"Haaaaa," diye bir nefes bıraktı heyecanla Serhat. "Aha ha haaaa."
Çıkardığı sesler beni tedirgin etmiş, masadakileri ise kendilerine getirmişti.
"Lokma döktürelim." dedi Poyraz.
"Baklavada dağıtabiliriz." dedi Esma.
"Baklava pahalı, biz öğrenciyiz." dedi Poyraz.
"Tulumba o zaman." dedi Gonca.
Garip garip sesler çıkarmayı bıraktığı için rahatlamışken, "Çisem!" diye bağırdı Serhat. Yüksek sesinden ötürü kaşlarımın çatıldığını fark etmemiş ve ellerimi ellerinin arasına alıp bir şey diyecekmiş gibi yüzüme bakmaya başladı. "Sen o adamın kim olduğunu biliyor musun?"
"Evet?"
"Tabii ki bilmiyorsun! Sen dedikodularla ilgilenmezsin. O adam Ahmet'in en yakın arkadaşı! Hani şu tıp fakültesinde okuyan ama bir anda vefat eden."
"Tanıyorum dedim Serhat."
"Hayır tanımıyorsun, sus." dedi başını iki yana sallayarak. "O adam en yakın arkadaşıyla İstanbul'un en iyi barlarına sahip! Günde kaç para kaldırıyorlar haberin var mı? Üf yani! Bok gibi para kaldırıyorlar. Ağızlarını bile parayla siliyorlar bunlar."
"Bunlar?" dedim.
"Alp Bey ve Timur Bey." dedi Esma, masaya eğilerek. "Bir şişe açtırmak kaç para biliyor musun?" şişe açtırmayı bilmiyordum ama -her ne kadar ödemesem de- şişe kırmanın kaç para olduğunu biliyordum. "Bir ev kirası kadar!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tilki, aslanın ininde.
RomanceKalp göğüs ortasının biraz solunda. Sol diye biliniyor çünkü ucu sola dönük. Benim kalbim ortadaydı, onun kalbide ortadaydı. Kalplerimizi almak için centilmenlik yapıyor ve ilk benim almamı bekliyordu. Benim kalbim hangisiydi bilmiyordum. Sağda dur...