Hastaneye gitmek istememiştim, kriz anında yapılması gereken çoğu şeyi zaten Athan yapmıştı. Beni kucağına alıp eve sokarken ben odaya gitmek değil salona gitmek istemiştim. Rüyam hâlâ odadan gitmemiş olmalıydı, o gidene kadar odaya girmek istemiyordum. Şöminenin karşısındaki koltukta oturuyor ve sessizliğimi koruyordum.
Yanımda Athan, çaprazımda Timur oturuyordu. Timur'un gözleri onun için önemli biriymişim gibi beni incelerken, Athan'ın gözleri ise onun için gerçekten önemli olduğumu hissettiriyordu. Timur, titreyen sağ elini dizine sabitlemiş, sağ bacağı sürekli hareket ediyordu. Arada bir boynunu hareket ettiriyor, derin derin nefesler alıp duruyordu.
"Hastaneye mi gitseydik?" dedi Timur, gergin bir tonla. "İyi olduğuna emin misin sen?"
"Eminim," dedim yanmayan şöminenin içindeki küllere bakarak.
"Sana niye soruyoruz ki? Alp, al kucağına Çise'yi götürelim hastaneye. Baksınlar bir kanına falan, ne bileyim serum falan takarlar, beynine bakarlar, EKG falan çekerler."
"Timur," dedi Athan, anlayış barından bir sesle. Bu anlayış hem bana hem de Timur'aydı. "Evhamlanma, iyi hissediyor şu an."
"Ama öz önce kötüydü," dedi buruk bir sesle. "Baktırsak ne olacak sanki? Baktıralım hadi."
"Cidden iyiyim," dedim.
"Onun için mi baygın baygın bakıyorsun?" diye sordu. "Hiçte iyi gözükmüyorsun buradan. Sinirlendiğinde sadece şişe kırıyorsun sanıyordum ama sen kendini de kırıyormuşsun."
Timur'un, beni sevmeyen ve bana güvenmeyen Timur'un neden bu kadar evhamlandığını merak ederken, son söylediği cümlenin her kelimesi, her harfi, bir şehre düşen bomba gibi içime düştü. Athan, Timur'un en yakın arkadaşı olarak bana karşı olan tavrının neden bir anda böyle değiştiğini biliyor olmalıydı bunun için suskunluğunu koruyor ve Timur'a karşı gelmiyordu. Biz bu yolda üç kişiydik ve onların ikisine ait birçok anıları vardı. Anılarına yetişmek için bu yola ömrümü vermem gerekiyordu.
"Şişe yoktu etrafta," dedim alayla, şömineye bakmaya devam ederek.
"Çisem," dedi Athan, kaşlarını çatarak. "Kendine zarar verecek şeyler yapma ve söyleme." kendime çektiğim bacaklarımın etrafına kollarımı sarıp çenemi dizime yerleştirdim. "Bir şey ister misin?"
"Şöminenin yanmasını istiyorum," dedim.
"Söylerim hemen yakarlar." dedi yanımdan kalkmadan evvel.
"Senin yakmanı istiyorum ama," dedim. "Bir başkasının değil, senin."
"Yakarım," dedi sesi şaşkınlıkla kısılırken. "Hemen yakarım. Malzemelerini getireyim, hemen yakarım." diye mırıldandı.
"Teşekkür ederim," dedim siyah ve kargaşadan dolayı karışmış saçları odağımdayken. Salondan çıktığında, Timur hâlâ bana bakmaya devam ediyordu. Sanki nefesimi birkaç saniye tutsam, Alp koş diye bağıracakmış gibiydi. "Ne?"
"İyi değilsin," dedi başını iki yana sallayarak. "Az önce bir dakikadan fazla nefes alamadın ve sen, şu an burada oturmuş şöminenin yanmasını istiyorsun."
"Evet, ne var bunda?" dedim dizimdeki çenemi kaydırıp, yanağımı yaslayarak.
"Normal bir şey mi bu?" dedi kaşları havalanırken.
"Ne kadar konuşursan konuş, gitmeyeceğim." dedim.
"Beynin hasar görmüş olabilir?" dedi dizi daha da hızlanırken. "Bunu öğrenmen gerekiyor ki, önlem alasın."
"Hasar alsaydı anlardım,"
"Bok anlardın," dedi. "Nereden anlayacaksın? Beynin sana tabela gösterip ben hasar aldım haberin olsun mu diyecek? Belki hissedemeyeceğin bir hasar?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tilki, aslanın ininde.
RomantizmKalp göğüs ortasının biraz solunda. Sol diye biliniyor çünkü ucu sola dönük. Benim kalbim ortadaydı, onun kalbide ortadaydı. Kalplerimizi almak için centilmenlik yapıyor ve ilk benim almamı bekliyordu. Benim kalbim hangisiydi bilmiyordum. Sağda dur...