Silah seslerine dayanamıyordum. Kulaklarımda yankılanan her ses, sanki beynimi tırmalamaya ant içmiş gibiydi. Silah sesi duyuyordum ve ellerimle kulaklarımı daha sıkı kapatıyordum. Uzun bir zamandır kullanmadığım için iğnenin kimyasının bozulup bozulmadığını bilmiyordum, bunun için şans işiyle hareket edemezdim. Kulaklarım ağrıyordu ve Hazal, çığlık atıyordu. Merdivendeki adım seslerini duyuyordum ama kalkıp, onu almaya gidemiyordum. Elimi kulaklarımdan çekmeye cesaret edemiyordum. Acı çekmeyi sevmiyordum, kulaklarımın ağrımasını sevmiyordum.
Kapım tıklatıldığında, girmesini söylemiştim. Hızlı bir şekilde odaya girip, kapıyı hızını alamadan kapattığında bunun yerimizi belli etmek olduğunun farkında değildi. Farkında değildi çünkü doğumu başlamıştı. Bacaklarının arasından akan sıvıya rağmen o kocaman merdivenleri arşınlayıp yanıma gelmiş ve ona sormam gereken soruyu o, bana sormuştu.
"İyi misiniz, Çise Hanım?" demişti.
"Asıl sen iyi misin?" dedim çöktüğüm duvar kenarından zorla kalkarak. "Doğumun başlamış!"
"Farkındayım," dedi. Sancısı gelmiş olacak ki elini altı karnına koyup duvara tutundu. Dudaklarından dökülen her nida ve alnından dökülen her ter, ona yardım etmemi söylüyordu.
Kulaklarımı elimden çektim ve tıkaçlarıma rağmen duyduğum yüksek sesi göz ardı ettim. Ya da etmeye çalıştım. Dişlerim birbirine kenetlenmiş bir şekilde Hazal'ın yanına gidip kolundan tutmuş ve yatağıma oturtmuştum. Nefesini hızlı hızlı alıyor ve bırakıyordu.
"Sakinleş," dediğimde ona küfür etmişim gibi yüzüme baktı. "Ambulansı arayacağım."
"Arayamazsınız!" biliyordum ama şu durumda bile ne olduğunu anlamayıp salağa yatmam, kendimi belli etmemem gerekiyordu. "Bu hepimizi tehlikeye atmak olur!"
"Ben mi doğurtayım seni?!" sakin olmam gerekirken içimdeki bir dürtü ses tonumu ve ifadelerimi ayarlamama neden oluyordu. Başımda şimşek kadar keskin bir sancı vardı.
"Veterinerlik okumuyor musunuz?!" dedi bağırarak. "Doğurtmayı öğretmediler mi?!"
İrileşmesine engel olamadığım gözlerimle, "Ne?" dedim. "Hayvanların doğumu çok farklı! Kendi kendine doğurabiliyorlar."
"Kendi kendine mi doğurayım?!" dedi çığlık atarak. Çığlığıyla sarsılmış ve kendimi zor toparlayabilmiştim. "Hepimiz hayvan kategorisinde değil miyiz?!"
"Öyleyiz de..." dedim yutkunmadan evvel. Kulaklarımdaki uğultu, uğursuz bir şekilde bütün bedenime yayılıyordu. Beynime bir demir çubuk sokuyorlar, çıkarıyorlar ve daha sonra o boşluktan içime bir şeyler akıtıyorlarmış gibi hissediyordum. Hazal'ın karnında, benimse beynimde bir sancı vardı.
"Doğuramayacağım," dediğini duydum. Bir yandan gözyaşı akıtıyordu, sonuçta doğumda elli yedi del -birim- acı yaşanılıyordu ve insan vücudu en fazla kırk beş del acıya dayanabilirdi. "Abiler gelip bu işi çözene kadar doğurmayacağım!"
"Ne demek doğurmayacağım?" suda doğum kolay olurdu ama şu an buraya küvet taşıyamazdım. "Sakin sakin nefes almaya çalış sen." doğuma yardımcı olacak bir eşya arıyordum. "Ayağa kalkmalısın," yine küfür etmişim gibi bir bakışla karşılaştım. "Yerçekimi etkisiyle bebek aşağıya inecek..."
"Doğurmayacağım!" diye sitem etti. "Doğurmuyorum!"
"Bebek pislik yutabilir?" dedim. Başını iki yana sallayıp ağlamaya devam etti. "Kordon boynuna dolanabilir?"
"Felaket tellalı gibi konuşmayın, Çise Hanım!"
"Gerçek ama bunlar," dedim odanın dışındaki adım seslerine kulak kabarttım. Şu an Hazal'a sesini çıkarma desem büyük ihtimalle bana bütün küfürleri sayabilirdi. Hazal'ın ağzına bir şey mi tıkasaydım? Saçmalama, Çisem. Kadın hamile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tilki, aslanın ininde.
RomanceKalp göğüs ortasının biraz solunda. Sol diye biliniyor çünkü ucu sola dönük. Benim kalbim ortadaydı, onun kalbide ortadaydı. Kalplerimizi almak için centilmenlik yapıyor ve ilk benim almamı bekliyordu. Benim kalbim hangisiydi bilmiyordum. Sağda dur...