Ben konuşmayı çok sevmiyordum. Daha doğrusu dilim, beynime yetişemiyordu. Beynimi oyalamak için ya belgesel izlemeli ya program yazmalı ya da hayvanlarla ilgilenmeliydim ama benim son zamanlarda yaptığım tek şey, üniversiteli sıradan bir öğrenci rolüne bürünmekti. Gözlerini yeterince boyadığıma emindim, peşimdeki adamları üniversitede bile benden ayrılmıyor, onları fark etmediğimi düşünüyorlardı.
Ben izin vermeseydim evimi bulamazlardı, ben izin vermiştim ve evimi bulmuşlardı. Hatta yakında yaptığım diğer ataklara bir karşılık geleceğine adımın Çisem olduğu kadar emindim.
Eriyen kaşarın tost makinesinin ızgarasına değdiğinde çıkardığı sesle kapağı açıp tostumu aldım ve masanın üstündeki domatesin, salatalığın, mısır tanelerinin ve kahvemin yanına koydum. Bugün belgesel izlemek yerine film izliyordum. Aşırı sıkıcı gidiyordu çünkü birinci saniyedeyken diğer saniyelerde ne olacağını tahmin edebiliyor, doğru biliyordum. Kahvemden bir yudum alırken daha fazla dayanamayıp filmi kapadım ve kamera görüntülerini açıp izlemeye başladım. Ağzıma küçük domateslerden bir tanesini atıp çiğnedikten sonra tostumdan bir ısırık aldım.
Hava bugün olması gerekenden daha soğuk olduğu için kameralarda pek hareket yoktu. Sadece işe gitmek ve okula gitmek zorunda olan insanlarla doluydu ve çoğu kalın kalın giyinmişti. Sabahın bir körüydü ve sabah olmasından dolayı da ekstra soğuktu. Eksilerdeydi. Eksi üç veya dört olmalıydı. Ankaralı biri olarak bu sayılar devenin yanında kulak kalıyordu ama yine de soğuk olduğunu inkar edemezdim.
Vapurun kamerasına bağlanıp biraz denizi ve martıları izledim. Daha sonra bir kafenin kamerasına bağlandım, her şey yolundaydı. Yolda yürüyen birinin, arka cebinde duran telefonunun kamerasına bağlandım. Küçük bir köpek tarafından kovalandığı için koşuyordu, daha sonra yere düştü ve kısa bir süre üzerime kar yağdı. Köpek onu yiyecekmiş gibi tekrar ayağa kalktığında, araba çarptı.
Tüylerim ürpermişti. Bir kenarı savrulmuştum, köpek beni ağzına almış ve koşmaya devam etmişti. Koşan insanlara bakılırsa, kaza geçiren kişinin yanına gidiyorlar ve ilk müdahaleyi gerçekleştirirken ambulansı arıyorlardı.
Köpek, ara sokağa girdi. Beni yere bıraktı. Beni, ondan daha büyük bir köpek kokladı. Yemek olmadığımı anlayınca titreyen vücudunu geri çekti. Telefonun konumunu tespit ettim.
"Kitsune," dedim. Tabletin köşesinde belirdi. "Sana atacağım konuma, mama gönderebilir misin?"
"Mama mı?" dedi sesindeki şaşkınlığa engel olamayarak.
"Evet," dedim salatamdan bir ısırık alarak. "Attım. Teşekkürler."
"Rica ederim Patron." dedi.
Kitsune ekranda kaybolurken ben kahvemden bir yudum alıp, kameralardan çıkıp maillerime girdim. Üniversitedeki hocalarımın attığı maillere tek tek baktım, ödevleri unutmamak için not aldım. Üniversiteye ait mailimi değiştirip, önemli işlerin bildirildiği maile girdim. Tabletim veri kırıcıyı etkinleştirdi, gözlerimin fotoğrafını çekti ve maile erişimimi sağladı. Bu mail Çisem'in değildi. Tilkinindi. Herhangi bir istek olmadığı için çok durmadan çıkmış ve üçüncü mailime girmiştim. Mağazalarda indirim vardı. Uğrasam iyi olurdu.
Ormana üç siyah araba girdi.
"Leydim," dedi Renard.
"Biliyorum Renard." dedim zaferin tadı gelen dudaklarımı yalayarak. "Sığınağın kamuflesini indirin, evin içindeki anahtarı kilitleyin ve sesiniz çıkmasın. Bana ulaşmayın. Lütfen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tilki, aslanın ininde.
RomanceKalp göğüs ortasının biraz solunda. Sol diye biliniyor çünkü ucu sola dönük. Benim kalbim ortadaydı, onun kalbide ortadaydı. Kalplerimizi almak için centilmenlik yapıyor ve ilk benim almamı bekliyordu. Benim kalbim hangisiydi bilmiyordum. Sağda dur...