Mahşer. Kalabalık ve ses. Anahtarın yuvasından arabamın anahtarını çekip, koltukta oturmaya devam ettim. Bahçedeki adamlar düzensizce duruyor, sanki düğünde şarkının çalmasını bekler gibi haber bekliyorlardı. Hapishanenin dört duvarı arasında kalmış ve özgürlüğü sadece Malta'da volta atmakmış gibi gidip gelen adamlarda vardı. Bir olay bazılarına idam korkusu, bazılarına ise düğün sevinci getirmişti.
Arabadan inip kapıyı kapattığımda herkes düğüne ve ölüme odaklanmaya devam ediyordu. Küçük bir şey dikkatlerini dağıtırsa, büyüğü geldiğinde toparlanamazlardı.
Çantamı omzuma takıp aralarından geçerken beni hâlâ fark etmemişlerdi. Kapının ziline basıp açılmasını beklerken onları incelemeye devam ettim.
"Hoş geldiniz Çise Hanım." dedi Hazal, kenarı çekilirken karnını tutuyordu. Doğumu yakınlaşmış olmalıydı.
"Hoş bulduk Hazal," dedim. "Herkesin neyi var? Geldiğimi bile fark etmediler."
"Ben de bilmiyorum," dedi kapıyı kapatarak.
"Tamam, kolay gelsin sana." dedim holde yürüyerek. Buraya hiç bavul bırakılmamış gibi her yer tertemizken salona doğru yaklaştım. İçeriye baktım ama Athan içerde değildi. "Hazal," diye seslendim. Mutfaktan çıkıp bana baktı. "Athan nerede?"
"Çalışma odasında Çise Hanım."
"Teşekkürler," dedim merdivenleri çıkıp, ikinci kattaki üçüncü, -camın kenarında olan- odaya giderek. Kapıyı tıklattım ama içerden ses gelmedi, bir daha tıklattım. Yine gelmediğinde kapının kulpunu indirip başımı içeriye soktum.
Odada, camın birkaç metre önündeki çalışma masasında kulaklığını takmış ve dikkatle bilgisayarın ekranına bakıyordu. Bedenimi odanın içine sokup kapıyı kapattım. Ona doğru yürüdüğümün dahi farkında değildi, tamamen transa girmiş vaziyette ekrana odaklanmıştı. Odaklanmış halini izledim. Her ne izliyorsa, kızıl yeşilleri mümkünmüş gibi daha fazla kızarmıştı. İçinde ne varsa, gözleri kan kusuyordu.
Çantamı çıkarıp yere koymuş, montumu da onun üzerine koyup enseme yapışmış kızıl saçlarımı düzeltmek için elimle kaldırdım.
Beş saniye geçti.
Gözlerini ağır ağır saçlarıma çevirdi.
"Kapıyı birkaç kere tıklattım ama duymadın," dedim. O kadar tepkisizdi ki, beni hâlâ duymadığını düşünüyordum. Elimi gözünün önünde salladım. "Burada mısın?"
"Evet," dedi kaşlarını çatarak. "Dalmışım. Kusura bakma. Bir şey mi oldu?"
"Bana değil de size bir şey olmuş gibi." dedim. "Hiçbir adamın geldiğimi fark etmedi, aynı şekilde sende. Ben yokken bir şey mi oldu? Yoksa yine çatışma mı?"
"Hayır, çatışma falan değil." dedi kulaklığını çıkarıp bilgisayarının ekranını kapatarak. "Beklenmedik birkaç şey oldu, onun için herkes şaşkın."
"Öğrenebiliyor muyum yoksa bunu da bir önceki gibi öğrenemiyor muyum?" dedim yanağımı kaşıyarak.
"İsteklerin zamansız geliyor," dedi. Kaşları hafif kalkmıştı. "Şu an değil ama belki sonra öğrenebilirsin."
"Tamam," dedim başımı sallayarak. "Dibindeyim zaten, illa bir gün anlarım."
"Anlama Çisem," dedi o da başını iki yana sallamıştı. "Ben anlatana kadar, anlamak için hiçbir şeyi kurcalama."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tilki, aslanın ininde.
RomanceKalp göğüs ortasının biraz solunda. Sol diye biliniyor çünkü ucu sola dönük. Benim kalbim ortadaydı, onun kalbide ortadaydı. Kalplerimizi almak için centilmenlik yapıyor ve ilk benim almamı bekliyordu. Benim kalbim hangisiydi bilmiyordum. Sağda dur...