"Çisem! Yatağa yapıştın. Bıktı yatak senden, bıktı! Parazit gibisin kalk." demişti bir keresinde üstümdeki yorganı çekip, ellerine beline yerleştirirken. "Duş al, seni bekliyorum."
"Neden?" demiştim.
"Kahveni hazırlayacağım hızlı ol, çok işimiz var." demişti odadan çıkmadan evvel.
Kendi evindeymiş gibi evimin içinde dolaşırken, gıkım çıkmadan lafını dinlemiş ve kalkmıştım. Birden fazla kablonun yerlerde dolaştığı koridordan geçerken, pisliği görmezden gelmeyi seçmiş ve banyoya girmiştim.
O suyun tadını, sıcaklığını ve yumuşaklığını hâlâ hatırlıyordum. Hiç çıkmak istememiştin ama o beni beklediği için çıkmıştım.
"Kahven soğudu," demişti. "Bir daha hazırlayamam, konuşacağız."
"Derslerden devamsızlık yapmadım." demiştim.
Kaşlarını çatmıştı. "Yaptın mı yani?!" diye çığırmıştı.
"Belki birkaç gün," demiştim şirin bir şekilde gülümsemeye çalışarak ama onu yüzümle kandıramayacağımı biliyordum. "Bensiz nasıl geçti zaman?"
"Konuyu değiştirme," demişti nefesini sesli bir şekilde vererek. "Bu ders olayını sonra konuşacağız ama şimdi olayımız daha farklı." demişti.
Geçmiş zamandı çünkü her şey çok geçmişte kalmıştı. Geçmiş zamandı çünkü her şey öngördüğü gibi olmuştu. Geçmiş zamandı çünkü o beni eğitmek istemişti. Her şey geçmiş zamanda kalmıştı ve ben onunla tanışmadan önceki tilkiliğime geri dönmüştüm.
Beyazlara sarılmış bedenini kazılı toprağın içine koydular. İsteği bu değildi. Bedenini tıp fakültesine verip kendini kadavra olarak kullandıracaktı. Vasiyeti buydu. Eğer bedeni zarar görmemiş olsaydı, istediğini yapardım. Çünkü onun istekleri benim için her şeyden daha önemliydi.
Benimle ilk konuşmasını hatırlıyordum. O konuşmayı yapan kişinin üzerine toprak atıyorlardı. Herkes ağlıyordu. Arkadaşları, ailesi bildiği iki erkek arkadaşı, üniversitedeki profesörler, hatta dekan bile ağlıyordu. Çünkü Ahmet'i sevmek, büyük bir işti. Herkes beceremezdi ama herkes severdi.
Kimse gerçek Ahmet'i görmemişti. Ailesi bildiği iki erkek arkadaşı bile görmemişti. Ben görmüştüm çünkü ben, ondan dört yaş küçük olan kızıydım. Çünkü o bana baba olmuştu. Şehit düşen babam onu bana göndermişti, saçımı o okşamıştı.
Ahmet'in hiç kimsesi beni derinlemesine tanımazdı. Ahmet başka bir eve girdiğinde, ben evin dışında kalan o sokak çocuğu olurdum.
Benim bugün babam ölmüştü.
Hem de ikinci defa.
Ben yine susuyordum.
Hem de üçüncü defa.
Ben yine kimsesiz kalmıştım.
Hem de dördüncü defa.
Babası iki defa ölen biri nasıl yaşardı bilmiyordum. Daha önce hiç iki defa babam ölmemişti. Bir kere ölmüştü ama şehit olmuştu. Bir kere daha ölmüştü benim babam. Ben iki defa babasız kalmıştım. Babası iki kere ölen bendim ama herkes, Ahmet için ağlıyordu. Benim babam ölmüştü. Ben kızıydım. Ondan dört yaş küçük kızı. Manevi kızı. Benim babam ölmüştü ama kimse beni tanımıyordu.
Ahmet bir eve girmişti, ben dışarda kalmıştım. Ben o dışardaki sokak çocuğuydum. Ben o evin dışındaydım. Ahmet o eve girmenin bir vakti olduğunu söylerdi. Ben uslu bir kız değildim ama sözünü dinlerdim çünkü ölür diye korkardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tilki, aslanın ininde.
RomanceKalp göğüs ortasının biraz solunda. Sol diye biliniyor çünkü ucu sola dönük. Benim kalbim ortadaydı, onun kalbide ortadaydı. Kalplerimizi almak için centilmenlik yapıyor ve ilk benim almamı bekliyordu. Benim kalbim hangisiydi bilmiyordum. Sağda dur...