Ağlayamıyordum. Kendimden utanıyordum. Ağlayamadığım için kendimden utanıyordum. Gözyaşım dışarıya akmıyordu, içime akıyordu. Sessiz bir ağlamaydı bu, benim kulaklarım için olan bir ağlamaydı ama ben sessiz ağlamak değil, sesli ağlamak istiyordum. Sesli ağlayamadıkça, kardeşimin bağırışını duyamadığım için pişmanlık duyuyordum.
Kulaklarım lanetti. Dediği gibi, ben lanettim. Duymam gerekeni duyamadığım için, görmem gerekeni görmediğim için lanettim. Kiminle bağım olsa ölüyordu. Bu lanet ben dışında herkesi öldürüyordu. Sonsuza kadar yalnızlığa mahkum kaldığımı belli ediyordu. Bir lanet, lanet okuyabilir miydi bilmiyordum ama ben lanet okuyordum. Parçalarımın toprağa düşmesine neden olan herkese lanet okuyordum.
İç çekiyordum, aralıksız iki saattir iç çekiyordum. Gözlerimden yaş akmıyordu ama bakışlarıma acının bulaştığına emindim. Büyük bir acı içinde kavruluyordum, büyük bir acı içinde acıyı yudumluyordum. Üstüm başım, dört bir tarafım acı olmuştu. Acı bugün benim dilimde konuşuyordu.
Gözlerimi kapadığım an Başak'ın görüntüsü gözlerimin önüne düşüyordu. Her zaman gülen kardeşim, sevgiyi hep yüreğinde taşıyan kardeşim, gülmüyordu.
Kalbim katran karasına bulanmıştı. Bir ışık göremiyordum. Kendimi çekip alacağım, önümü görebileceğim bir ışık yoktu. Ruhumun bu kadar acıdığını seneler sonra görüyordum. Ne kadar duygudan yoksun olsan bile, insanın kardeşi öldürülünce canı yanıyordu. Boğazım acıyordu.
Beynimdeki uğultu ve sızı devam ediyordu. Bir bu eksikti denecek kadar büyük bir sızıydı bu. Sızı gözüme kadar ulaşıyor, bir yere bakmak için gözümü hareket ettirdiğimde kendini belli ediyordu. Canım çok yanıyordu ve canı yanan biri ne yapardı bilmiyordum. En son canım yandığında, saçlarımı kesmiş mezarın üstüne koymuştum. Şu an ne yapmam gerekiyordu bilmiyordum.
Elim, ayaklarım bağlı bir şekilde burada oturmak canımı sıkıyordu. Kollarımı çözmek ve onları bağlamak istiyordum. Hepsinin yüzünü soymak, cesetten farksız bedenlerine sodyum hidroksit dökmek istiyordum.
Kolum sızlıyordu.
"Bayıltın şunu." dedi Tuğra, yanındaki adamı dirseğiyle dürterek. "Mırıldanması bile sinirimi bozuyor."
"Yazık kadına," dedi Turgut. "Biraz empati kursana oğlum."
"Empati kurup ölme niyetinde değilim. Tavsiyem, sende empati yapma."
"Serdar abiyi gördün mü?" dedi bir başkası. "Mekana onu ajan diye yolladık, Patron'un ağzını kapadı. Yüreği yumuşamış bildiğin."
"Şaşırma be emmi, yok öyle şey." dedi başka biri. "Kurma kafanda."
Yanıma yaklaşan adamın elindeki şırıngaya baktım. Arkama geçip bağlı ellerimi tek eliyle tutmuş ve havasını boşalttığı sıvıyı damarıma enjekte etmişti.
Ona kadar sayamadım ama yediye kadar saydım.
*
İştahım yoktu. Hava aydınlanırken aklımda olan şey buydu. Daha sonra zincirleme bir şekilde devam etti düşüncelerim. Bir düşünce bir başkasını doğurdu ve doğum devam etti. Aklım eve uğradı, evdekileri merak etti ve varsayımlarla yoluna devam etti. Daha sonra evime uğradı, tilkilerimle konuştum. Belki okuldakilerle buluştum, belki buluşmadım. Buluşup buluşmamak umurumda değildi, umurumda olan tek şey Yekta'yı ve onun kafilesini öldürmekti.
Ellerime kan gidiyor muydu yoksa gitmiyor muydu bilmiyordum. Bu da umurumda değildi. İçimdeki yangın herkesi yakarken beni yaksa bile umurumda olmazdı. Yaşamak umurumda değildi. Nefes almak umurumda değildi. Yemek yemek, su içmek hiçbiri umurumda değildi. Kendimi umur dışı etmiştim. Ruhum bu kadar acı çekerken, kendimi içerde tutamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tilki, aslanın ininde.
RomanceKalp göğüs ortasının biraz solunda. Sol diye biliniyor çünkü ucu sola dönük. Benim kalbim ortadaydı, onun kalbide ortadaydı. Kalplerimizi almak için centilmenlik yapıyor ve ilk benim almamı bekliyordu. Benim kalbim hangisiydi bilmiyordum. Sağda dur...