VII ve XXI.

782 67 49
                                    

Bölümü beklediğiniz için teşekkür ederim. Okuduğunuz zaman bu bölümü yazmanın benim için ne kadar zor olduğunu anlayacaksınız. Bölüme başlamadan evvel attığım çalma listesini açmanızı rica ediyorum.

Teşekkür ederim ve özür dilerim.

*

7 Ocak 2000.

İsimsiz Alparslan.

Deniz. Tuzlu sudan oluşan, koskocaman bir şeymiş. O kadar su oraya nasıl sığmış, neden hiçbiri güneşe çıkmamış, nasıl renk alabilmiş bilmiyorum. Hamurla oynuyordum, hamuru yalnız bırakıp gitseydim konuşanların yanına, üzülürdü onu bıraktığım için. Beni seven biri ellerimi bıraksa çok üzülürdüm ben... Hamuru üzemezdim ki, canı acırdı... Parça pinçik olurdu. Ben kimsenin canını yakmak istemiyordum ki... Öğretmen öyle dedi, çok ayıp dedi, insan üzmemeli insanı dedi...

Deniz acıtırmış. Yarayı öyle yakarmış ki... Hemen çıkmak, kaçmak istermişsin. Yarası olanın yarasını kaparmış ama o kadar acıtırmış ki... Küçük çocuklar dayanamazmış. Efsaneler bile denizin altında yaşarmış birde! Krallar varmış, kocaman kuyrukları, ellerinde asaları! Balıklar öpermiş onları! Bazı denizlerde yeşil olurmuş. Benim gözlerimden daha açıkmış ama rengi... Öyle dediklerini duydum. Çok çok açıkmış rengi... Benim gözlerim kopkoyuymuş. Benim gözlerim mezarda bulunan yeşil gibiymiş. O yeşili hiç görmedim ama gözlerimi gördüm. Koyu. Çok koyu ama güneş değdiğinde açılıyor rengi.

Çok çirkinmiş, hayatlarında gördükleri en çirkin renkmiş.

Elimdeki kahverengi hamurun içine saklanan kırmızı ve sarı hamurları parmaklarımla ayırıp ait oldukları yere koydum. Hamurlarla oynamayı seviyordum ama resim çizmeyi daha çok seviyordum. Bugün resim çizme günü değildi, hamurla oynama günüydü. Canım kağıdın üzerine bir şey yapmak istiyordu ama uyumsuz bir çocuk olmak istemiyordum. Gözlerim bu kadar çirkinken birde uyumsuz olursam, hiç sevilmezdim. Ben sevilmemekten çok korkuyordum.

Kahverengi hamurun içindeki bütün renkleri olması gerektiği yerlere koyduktan sonra, oyuncak bıçağı alıp kahverengi hamuru kestim. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum ama canımın ne çektiğini biliyordum. Canımın çektiği şeyi yapmak istemiyordum çünkü hiç yakından görmemiştim ve hayalimdeki gibi olmazsa çok üzülürdüm. Ben üzülmek istemiyordum, ben sadece sevilmek istiyordum.

Yanaklarıma yerleştirdiğim elimden destek alarak masaya doğru eğilip diğerlerinin ne yaptıklarını inceledim. Hepsi bir şeyler yapıyordu ve ben çoğunun yaptığı şeyi bilmiyordum. Elimdeki kahverengi hamuru avucumun içinde yuvarlayıp masaya koydum. Halat gibi büyük yaptığım hamuru iki ayak yapmadan önce bir kısmını kesmiş, kesilen kısmın ucunu düzeltmiştim. Kestiğim hamuru bir yarım yuvarlak halinde yaptıktan sonra ikisini birleştirmiştim. Küçük küçük şeylerini üzerine yerleştirirken, Selma öğretmenim; dizine kadar gelen masanın başında durup hepimize baktı.

"Bitirdi mi herkes?"

Ben başımı sallarken diğerleri ise "Evet öğretmenim!" diye bağırmışlardı.

Herkese neler yaptığını sorarken ve hepsinin fotoğrafını çekerken ben kullanmadığım hamurla oynuyor, diğerleri gibi konuşup ses yapmamaya çalışıyordum. Yanımdaki çocuğa ne yaptığını sordu ve yanımdaki çocuk, tavşan yaptığını söyledi. Yaptığı şeye baktım ve gördüğüm tavşan, benim hayallerimdeki gibi büsbüyük olmadığı için üzülüp dudaklarımı öne doğru eğdim.

tilki, aslanın ininde.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin