26.

1.5K 92 178
                                    

Zakkum, Sanrı.

*

Gözlerinin yorgunluğu haftalardır geçmek bilmiyordu, bilekleri iyileşmiş ama ruhu o kadar yaralı ki onu iyileştirmek için burada olduğumu anlamıyor. Dudakları yaralarıma değerken beni iyileştirmek istediğini anlamıştım ama o yaralarına dokunmama izin vermiyor.

Gözlerim yıllardır gözlerini bekliyordu, aynı ortamda olduğumuz her yerde gözleri benimle konuşuyor. Gözleri acı çektiğini söylüyor ama dudakları, bunu kendine bile söylemiyor.

Çisem.

İsmini çok seviyorum.

"Burada mısın? Alo?" dedi elini gözlerimin önünde salladı. "Senin kafa gitmiş yine. Bakışlara bak, lan!"

"Ne var?" bilardo masasına dayalı istekayı parmaklarımın arasına aldım.

"Kibar ol biraz." bilardo masasının üzerine koyduğu viski bardağını dudaklarına yerleştirip birkaç yudum aldı. "Bugün eve gitmeyelim."

Aylar önce bunu söyleseydi tamam derdim ama artık beni bekleyen biri var, bütün tamamlarımı ve evetlerimi bağlıyor, kısıtlı şeylere onay vermeme sebep oluyor.

"Mümkün değil." dedim utanmadan, sıkılmadan, gülümseyerek. "Çisem beni bekler."

"En azından gerçekten gülümsemeni sağlıyor," Çisem'den hoşlanmıyor ama benim iyi olduğumu gördükçe buna razı geliyor.

"Bu konuyu açıp durma,"

"Hakkımızda hiçbir şey bilmiyor, anlamaz bile."

"Anlatmayı düşünüyorum," tepkisini merak ettiğim için yüzüne baktım. "Babamızın nasıl öldüğünü, ellerimizin neden titrediğini... Bazı şeyleri."

"Saçmalama!" diye bağırdı. Çisem sayesinde kısık sese alıştığım için bağırışı kaşlarımı çatmama neden oldu. "Ne kadar çok şey bilirse, hayatı o kadar tehlikede olur."

"Çisem'i mi düşünüyorsun?" diye sordum.

"Hayır. Senin iyi olman için onun yaşamasını istiyorum."

Timur'un bir kadını sevmesi çok zor, ona güvenmesi de öyle. Yıllar evvel ilk karşılaştığımızda zamanla yaralarımızı birbirimize açarken anlatmıştı bana her şeyini. Onun için Timur'a yüklenmiyorum çünkü onu tanıyorum, düşüncelerini bile biliyorum.

Bardağının yarısına kadar açık renkli içkiyi işlemeli bardağa koyup susuz kalmış gibi tüketti.

"Çok içme," dedim şişeyi elime alarak. Yakında bardak olmadığı için şişenin ağzını dudaklarıma yasladım. Çisem'in dudakları daha sarhoş ediciydi, üstelik içmene bile gerek yoktu. Sarhoş olmak için bakmak bile yeterdi.

Gülümseyen dudaklarımdan şişeyi çekip Timur'a uzattım. "Bana diyene bak." diye söylendi, yarısına kadar gelmiş şişeye bakarak. "Sen harbiden seviyorsun?"

Harbi mi bilmezdim ama tanrının bana verdiği ömrü onun için sonlandıracak ve onun için yaşatacak kadar seviyorum.

"Bilmiyormuş gibi konuşma Timur."

"Alp, bu çok sağlıksız." dedi ciddi bir ifadeye bürünerek. "Bu duyulduğunda ne kadar zarar göreceğimizi biliyorsun değil mi? Savaş çıkacak. Çise'yi hiç yanımıza almamamız gerekirdi."

"O benim emanetim." dedim kaşlarımı çatarak.

"Uzaktan koruyabiliriz biliyorsun."

Onu o kadar uzun zamandır beklemiştim ki, benden bir santim bile uzak olsa yüreğim darlanır, üzerime keder çökerdi.

tilki, aslanın ininde.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin