Güneş henüz yeni doğmuştu. Alexis uzun zamandır olduğu gibi bu sefer de uyumamıştı. Amacından başka hiçbir şey düşünemiyordu. Dünya'yı fethedince dinlenmek için yeteri kadar zamanı olacaktı.
Yani terler içindeki askerler odasına daldığında zaten uyanıktı. Yine de yapılan bu saygısızlık onu kızdırmıştı. Bakışlarını çalışma masasındaki kutsal dille yazılmış eski kağıt yığınından askerlere dikti.
"Siz kim olduğunuzu sanıyorsunuz da benim odama böyle girebi-"
"Efendim! Kaçtılar..."
Alexis duyduğuyla bir anlık bir şok geçirdi. Bu imkansızdı. Kendisinin korunmadığı kadar sıkı korunan iki mahküm nasıl olur da okyanusun ortasındaki bir adadan kaçabilirdi? Hem de ruhu bile duymadan.
Öfkeyle hızla ayağa kalktı ve askerini yakasından yakalayıp sıska çocuğu kaldırdı. Zavallı çocuk ayakkabısının ucuyla zemine değmeye, kralının boynuna yaptığı ölümcül baskıdan kurtulmaya çalışıyordu.
"Efendim onun hiçbir suçu yok!"
"Öyle mi? Peki kimin suçu o halde? Bana hemen kimin suçu olduğunu söyle asker! Eğer kendim bulursam hiçbirinizi yaşatmam!"
İtiraz eden kızın şimdi gözleri doluydu. Hyunjin'den biraz daha büyük görünüyordu. Savunmaya çalıştığı oğlanın ise sevgilisi olduğu çok belliydi.
Oğlanın yüzü kızarmış, alamadığı nefeslerle boğazı yanmaya başlamıştı. Alexis'in damarlı elleri narin boynunu öyle acımasızca sıkıyordu ki kendisi bile boynunun hala kırılmamasına hayret ediyordu.
"Efendim lütfe..."
Zavallı gencin cümlesini tamamlamaya bile gücü kalmamıştı. Kız daha fazla bu manzarayı izleyemedi.
"Bendim! Ben nöbet tutuyordum ve- ve... Uyuya kalmışım... Ö-özür dile-rim."
Bunun bir yalan olduğunu Alexis dışında odadaki herkes biliyordu. Genç kız o sırada doğruyu söyleyebilir, nöbet tutan askerlerin ismini verebilirdi. Onları tanımıyordu ve normalde bu sayede insanlar birbirinin ölümüne yol açarken daha rahat hissederlerdi. Ama o bunu yapamazdı. Sevgilisi acı içindeyken bir başkasının da acı çektiğini düşünememişti. Bunu yapamayacak kadar şefkatliydi.
Beta sonunda boğazına dolanmış parmaklardan kurtuldu ve yere düşüp öksürmeye başladı. Şimdiden morarmış tenini tutup korku dolu gözlerle sevgilisine baktı.
Bakışları değişmeyen tek kişi Alexis'di. Öfkesi asla dinmiyordu. Odaya onlarla beraber gelen askerlere emretti;
"Derhal idam edin onu!"
Duyulan sözcüklerle askerler çaresizlikle arkadaşlarına baktılar. Kızın gözlerinden yağmur yağarmışçasına yaşlar akıyordu. Yere düşmüş oğlan Alexis'in pantolonunun paçalarına tutunup ona yalvarmaya başladı.
"Efendim lütfen! Yalvarırım Kralım lürfen! O değildi, o değildi! Yalan söylüyor! Lütfen efendim!"
Sonunda alabildiği ilk düzgün nefeslerle bunları söylemesi canını acıtıyordu. Ama hiçbir şey duydukları kadar canını acıtmamıştı ve acıtamazdı da. Akan yaşları saniyeler önce ölüm haberini alan sevgilisininkileri geçmişti.
"Derhal dedim! "
Alexis'in öfke dolu sesi herkesi titretmişti. Bacağına yapışan oğlanı sertçe tekmeleyerek yeniden yere yığdı. Emriyle diğer askerler bakışlarını zemine dikerek kızı götürmeye başladılar. Ölüme sürükledikleri arkadaşlarıyla göz göze gelmek istemiyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Red Tears | Hyunchan
FanfictionHyunjin, omega olduğunun öğrenilmesiyle hayatı mahvolan bir prensti. Bilmediği şey, karşı krallığın veliaht prensi Chris'in hayatına aniden girmesiyle her şeyin değişeceğiydi. Kehanet, savaş, ihanet ve kayıplarla dolu bir hikaye. Aşklar ve arkadaşlı...