Joseph denen akıl hastasının sarayından döndükten sonra kendimi yatağa attım. Sabaha kadar aynı korkunç, bıkkın ve gergin yüz ifadesi ile yatakta oyalanıp durdum. Sabah güneşi bana n'aber, dediğinde yataktan ayrılıp aynı gergin yüz ifadesi ile kendimi banyoya atmıştım. Hizmetçiler küvette uzanan beni yıkarken de yüzümü birazcık bile değiştirmedim. Bu durum hizmetçileri rahatsız etmiş olmalı ki aralarında fısıldaşıp duruyorlardı.
Aniden aklıma gelen düşünce ile kahkaha attım. "Leydim, iyi misiniz?" Hizmetçiler sonunda mimiklerimin hareket ettiğine sevinseler mi, yoksa üzülseler mi, bilmeden, birbirlerine bakıyorlardı. "Bir yeriniz mi ağrıyor, leydim?" Kahkaha atmaya devam ediyordum. "Leydiye bir sakinleştirici ilaç verelim." Diğer hizmetçi öndeki hizmetçinin emrine boyn eğip odayı terketmişti.
Buldum! Veliah prensi öldürecek bir katil ayarlayacaktım! Ama kim bu deliliği yapardı ki? Heh, bilmiyorum, ama birisi öldürmezse ben kendi ellerimle o piçi şişleyecektim! Gözlerimi aylak halde hizmetçilere diktim. "Siz yapar mısınız, ha? Yapar mısınız?" Kahkaha atmaya devam ediyordum.
Hizmetçiler yeniden tedirgin gözlerini bana dikmiş bakıyorlardı. "Neyi yapar mıyız?" Az önceki hizmetçi yeniden konuşuyordu.
"Benim soruma soruyla karşılık verme!" Bağırmıştım. Yüzümdeki gülümseme tamamen silindi. Galiba delirmiştim, başka açıklaması olamazdı zaten.
***
Babamla konuşmam gerektiği kararına vardım. Kendime odamdaki boy aynamda bakarken iç çektim. Saçlarımı açık bırakmıştım. Dalgalı halde omuzlarımdan aşağıya doğru inen uzun saçlarımı izleyerek düşünmeye koyulmuştum. Giyindiğim askılı turuncu elbisemle güneş gibi doğuyordum adeta. Fakat iç dünyama öyle bir güneş hâkim değildi, maalesef.
Odadan çıkıp koridorda yürümeye koyuldum. Babama haber göndermiştim ve ancak bu saat için zamanı olduğunu söylemişti. Beni çağırdığı odanın kapısının önünde durduğumda hizmetçilerden birisi benim için kapıyı açtı.
Hızla içeri koşmuştum. Babamla bu evlilik konusunu yeniden konuşmalıydım! Lakin kendimi odanın merkezinde bulduğumda yavaşladım, sonunda durmuştum. Etraf kırmızı kalp balonlarıyla süslenmişti. Babam ise kanepeden ayağa kalkıp dolu gözlerle bana bakıyordu. Hadi ama... yine mi ağlayacaksın? Göz devirmemek için resmen direniyordum, hayli de dirençliydim, anlaşılacağı üzere.
"Kı...Kızım." Baban ağlamaya koyuldu. "Yakında... yakında gelin olduğunda..."
"Baba, ben de seninle bunu konuşacaktım." Babama doğru yürüyüp önünde durmuştum. "Ben aslında-"
"Bunu konuşmayalım!" Babamın sert itirazı kaşlarımı çatmama neden oldu. "Şu an eskileri konuşalım! Eski anılarımızı." Ağlamaya devam ediyordu.
Kollarımı göğsümde bağdaş yapıp dikkatle önümde ağlayan adama baktım. Bir elimi kaldırıp parmaklarımı çenemde dolaştırdım. "İyi de bizim hiç anımız yok ki? Yemek zamanları haricinde." Dudaklarımı büzdüm. "O zamanlar ise hiç kimse konuşmuyordu."
Babamın ağlaması şiddetlenmişti. "Biliyorum! Biliyorum! Annenizin emanetine sahip çıkamadım!" Göz yaşlarını silip oturdu. "Senin için çay hazırladım, lütfen, otur." Gözlerim masadaki çayı buldu. "Kendi...Kendi ellerimle yaptım!" Çay resmen ben lanetliyim, kızım, diyordu. Babama baktığımda dolu gözleri umutla parlıyordu. Oflayıp gözlerimi sıkıca kapattım. Geçip babamın önündeki kanepeye oturduğumda babam mutlu halde kendi fincanını aldı.
Gözlerimi fincanıma dikip yutkundum. Kokusu bile iğrençti. Fincanı elime aldığımda yüzümü ekşitmemek için baya direnmiştim. Babama baktığımda kaşlarını kaldırıp umutla bana bakıyordu. Sanırım ilk defa çay yapmıştı. Tanrım, eğer beni duyuyorsan bu durumdan kurtar beni, sana yalvarırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyülenmiş Zaman
FantasyJasmin, Işık Krallığının veliaht prensinin nişanlısı iken karşılaştığı sorunlardan yorulmuştur. Her şeye bir ara vermek adına katılmayı umduğu kampta ilgisini çeken büyülü eşya onu Karanlık Krallığının cariye gecesine götürür. Veliaht prensler, pren...