James
Elimde tuttuğum bardakla beraber uzun pencereye yaklaştım. Giyindiğim beyaz gömlek boş ve rahattı. Saçlarıma, şimdilik keyfedip, istedikleri gibi dağılmalarına izin vermiştim. Omuzumu pencereye yaslayıp yorgun bakışlarımı bahçede dolaştırdım. Karanlık bahçeye sızmaya çalışıyor, lambalar ise ona engel oluyordu. Birkaç at arabası bahçede mesken tutmuştu. Işık Krallığına misafir gelmeye, üç gün önce karar vermiştim. Gözlerimi bahçeden kaldırıp gökte parlayan hilale diktim. Kral, bizleri bu malikaneye konuk etmişti. Kraliyet sarayına hayli yakındı.
Kapı çaldığında çayımı yudumlamakla meşguldüm. "Gel." Kafamı çevirip kapıya baktım. Kapı aşıldığında Amelia Isabella ile odaya geçmişti. Amelia'nın yüzündeki memnuniyetsizlik kendini her şekilde belli ediyordu. Pencerenin önünden çekilip elimdeki bardağı yakınlarımdaki sehpaya bıraktım. Oda loş ışıklarla kaplıydı. Lambalardan birisi bardağı bıraktığım kahve rengindeki sehpanın üzerindeydi. İki kadın önüme gelip baş eğdi. Amelia'nın kafasında küçük bir şapka vardı ve komik duruyordu. Aynı zamanda saçlarını topuz halinde toplamıştı. "O iğrenç şeyi çıkart." Çenemi kaldırıp, bu cümleyi kurduğumda, gözlerini gözlerime dikti. Henry, devlet işleriyle ilgilenmek için krallığa geri dönmüştü ve bu iki doğal afeti bana göz kulak olmaları için koymuştu.
"Bu şapkalardan almak için..." Belini dikleştirmişti. "...neredeyse yarı servetinizi kullanıyorum, kralım."
Yüzümü ekşittim. "İşte benim de korkuttuğum buydu." Amelia'nın dudakları sola doğru kıvrıldı.
"Kralım, gelecekte sizi bizim başımızdan alacak olan o yüce gönüllü kadınla, buluştunuz mu?" Amelia tek kaşını kaldırmıştı. Dikkatimi kafasındaki o minik ve berbat şapkadan bir türlü alamıyordum. Belli ki ağzımdan laf almaya gelmişti. Gözlerini kıstı. "Önerdiğim kitaptaki ipuçlarını kullandınız mı?"
Cümlesi üzerine göz devirmemek için, kendimi zorladım. O kitap tam bir fiyaskoydu zaten. "Evet, kullandım ve..." Gözlerimi on diktim. "...onu öldürüp öldürmemek istediğimi, sordu."
Amelia elini boş ver, dercesine sallayıp gözlerini kapattı. "Romantizm anlayışı yok."
Kafamı çevirip gözlerimi yeniden gök yüzüne diktim. "O gün önümde..." İç çekmiştim. "...utandığı için hilal halinde doğmuş ve yüzünün diğer yarısını saklamış ay gibiydi."
"Bakıyorum ki sizin de romantizm anlayışınız taşlaşmış." Kafamı çevirdim ve bana mükemmel bir manzara sunan pencerenin arkamda kalmasına sebep oldum. Gözlerimi gözlerine diktiğimde kendinden emin bir şekilde homurdandı. "Ama neyse ki biz buradayız."
Kaşlarımı kaldırıp, kafamı onaylar şekilde sallayarak, ikilinin üzerinde gözlerimi dolaştırdım. "Garip romanlar yazan ve o yüzden her yerde aranan prenses ve onun yandakçısı." Gözlerim arşidüşes Isabella'ya kaydı. Şu an iki kadın da bana süslü hediye kutusunu anımsatıyordu. İçlerinde bomba olan ve her an elinde patlayacak bir hediye kutusunu. Henry gibi bir adamın bu iki doğal afeti yanımda göndermesinin tek nedeni, krallıkta dikkatini dağıtmaması için, onlardan kurtulmaktı.
Kapı çaldı ve Amelia'yı cevap vermek zorunluluğundan kurtardı. Onay duyduğunda içeri bir şövalye geçmişti. Baş eğip konuşmaya koyuldu. "Ekselansları, Ateş Krallığının veliaht prensi, sizleri ziyarete gelmiş." Amelia'nın gergin enerjisi buraya kadar geliyordu. Korkmuş olmalıydı, korkmalıydı da.
***
"Veliaht prens Joseph'ten sizin burada olduğunuz haberini duydum." Prens önümde dikilmişti. Üzerimi değişip kendimi esas salona atmam kısa sürmüştü. Fakat Amelia ve Isabella, sanki yer yarılmış da içine girmişlerdi. "Sizinle tanışmak bir şereftir, kralım." Önümde baş eğdi. Derin nefes aldım. Kanepeye yayılmış oturuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyülenmiş Zaman
FantasyJasmin, Işık Krallığının veliaht prensinin nişanlısı iken karşılaştığı sorunlardan yorulmuştur. Her şeye bir ara vermek adına katılmayı umduğu kampta ilgisini çeken büyülü eşya onu Karanlık Krallığının cariye gecesine götürür. Veliaht prensler, pren...