𖥸'56

226 24 0
                                    

James

"Ne dedin sen?!" Gözlerim çalışma masamın önünde dikilen şövalyeyi buldu.

"Özür dilerim, kralım, lakin emrettiğiniz yere gittiğimizde orada leydi ile karşılaşmadık." Şövalye hatasını kabul etmesine rağmen, yüzündeki kendinden emin ifadeyle beni sinir ediyordu. Nasıl olur da onu kaybederler?!

Elimdeki bardağı sıktığımda Henry bunu fark etmiş olmalı ki konuya dahil oldu. "Kralım, tanımadığınız bir kız için bu kadar endişelenmeniz takdire şayan. Fakat..." Gözlerimi Henry'nin gözleriyle buluşturdum. Tek kaşını kaldırdı. "...bulduklarımız sizi şaşırtacak türden."

"Ne bulduğunuz umurumda bile değil." Ciddi surat ifademden ödün vermeyecektim. "Şövalyelerine amcamın odasında bıraktığım leydiyi gözetlemelerini söylemiştim." Elimdeki su bardağını masaya bıraktım. "Şövalyelerin ise beceriksizlikleriyle bardağı taşırmaya devam ediyor." Gözlerimi su bardağına dikmiştim.

"Emin misiniz?" Henry kırmızı andıran kahve rengindeki çalışma masamın üzerine yuvarlak sarı bir şey bıraktı. Altın? Kaşlarımı yavaşça çattım. Çalışma odam kırmızı ve kahve renklerinden ibaretti. Şaşaalı bir saray odasıydı.

"Bu da neyin nesi?" Gözlerimi altından kaldırıp Henry'ye diktim.

"Leydinin üzerinden düşmüş. Üzerinde ise Işık Krallığına ait altın olduğunu belli eden işaret var." Henry'nin cümlesi üzerine hemen altını elime aldım. Gerçekten de üzerinde Işık Krallığının kralının koca kafası vardı. Bu adam, kral olduktan sonra altınların hepsinin şeklini değişmiş, kendi koca kafası yapmıştı.

Derin nefes aldım. Nefesimi yavaşça verdim. "Ne demek istiyorsun?" Elimdeki altını avucuma alıp sıktım.

"Demem o ki..." Henry gözlerini altını sıktığım elimden kaldırıp bana dikti. "...o leydi bir hırsız olabilir. Ona böyle çabuk güvenemezsiniz, siz artık kralsınız. Eski kralın ölümünü duyan düşmanlar fırsattan istifade aramıza ajanlar sokmuş olabilirler." Eski kral... Babam... Her ne kadar, hastalığı yüzünden ölümü beklenilen bir şey olsa da bu beni sarsmıştı, herkesi sarsmıştı. Henry'nin sesindeki heyecan ise beni gerdi. Bu doğru olabilir miydi? O kız-

Kapı çaldığında, gözlerimi kaldırıp, kapıya diktim. Kafamdaki sisli tahminleri bir kenara itip dudaklarımı araladım. Onayı duyan kişi içeri geçti. Şövalye yaklaşıp baş eğdi. "Kralım, görevlendirdiğiniz üzere o leydiyi takip ediyordum."

Tek kaşımı kaldırdım, diğeri çatıldı. "Evet?"

"Leydiyi, prenses Amelia'nın dairesine girerken gördüm." Yutkundum. Amelia ve kız arasında ne gibi bir bağ vardı? Belki sadece yolunu kaybetmişti? "Oraya kasıtlı olarak gittiğini düşünüyorum, çünkü kendinden çok emindi. Yüzünde herhangi bir kuşku ve kaybolduğunu belli eden rahatsızlık yoktu." Nefesimi verdim.

"Leydi nerede?" Henry'nin buz gibi soğuk sesi. Aslında odadaki herkes delirmiş gibiydi. Bir kızın gelip de Karanlık Krallığındaki tüm aklı başındaki bireylerini delirteceğini kim düşünebilirdi ki? O çok farklıydı, o eşsiz gibiydi. Aklını okuyamamam durumu daha gizemli bir yerlere sürüklüyordu. Onda tanıdık olduğunu düşündüğüm sinir bozucu derecede karmâşık bir şeyler vardı. Rüyalarıma girmesi ise işin bir diğer tuhaf tarafıydı. Rüyalarımda... onu cariye olarak görüyordum? Altın renginde kıyafeti ile diğer cariyelerin arasındaydı. Bu o kadar tuhaf bir rüya ki... gerçekmiş gibi, hissettiriyor. Unutabilirdim, belki, eğer sıklıkla bu rüyayı görmüyor olsaydım.

"Leydi, prensesin odasına girdikten sonra kapıda bekledim." Şövalye başını kaldırdı, ama yere bakıyordu. Aklını okumam için gözlerime bakması gerekiyordu. Lakin kralla göz teması kurmak belli statüye sahip kişilerin yapabileceği bir şeydi. "Prenses odadan çıktı, ardından ise... prenses Larissa ve bir adam çıktı. Leydi o adamın kollarındaydı ve baygındı."

Kaşlarım çatıldı. Henry ile gözlerimiz buluştu. "Ne demek baygındı?" dedi Henry.

"Ne demek o adamın kollarındaydı?!" dedim dişlerimi sıkarak.

"Dikkat etmemiz gereken kısım bu mu, kralım?" Sen de benim sinirlerimi bozmaya başlıyorsun, Henry! Sanki bunu düşünmek isteyen benmişim gibi?! Sanki bunu duyduğumda rahatsız olmaya meraklıymışım gibi?! Bu garip duygu aniden içimden fırlıyor!

"O kişinin boynunu bizzat benim kırmam görgü kurallarına göre daha uygun olacaktır."

"Ne?!" Henry'nin şaşırmış sesi izahımı bekliyordu.

"Demem o ki..." Gözlerimi kaçırdım. "...misafirime yaptığı hadsizlik cezasız kalmamalı." Misafir? Bunu sevmedim.

Büyülenmiş ZamanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin