James
"Öte yandan," dedi arşidük bıkkın bir ifade ile, "prenses Sophia ne olacak?" Toplantının evvelinden beri doğru dürüst bir şeyler söylememiş, beni bir şekilde kızdırmayı başarmıştı.
"Ne olması gerekiyor?" Sırtımı koltuğa yasladım. Omuzlarımı dikleştirip arşidük Henry'ye baktım. Kırmızı ve siyahın hâkim olduğu bir toplantı odasındaydık. Su Krallığına gelmiştik. Ben, Henry ve Theador, aynı güçlere sahiptik ne de olsa yakın kuzendik. Bu yüzden onların da ışınlanma yeteneği ve bazı diğer özel güçleri vardı. Buraya gelme nedenimiz ise isyanla ilgili olayları netleştirebilmekti. Nasıl mükemmel bir kralsam düğünüm olan gün buradaydım işte. Oda büyük ve genişti. Odanın merkezinde ise uzun bir masa vardı. Arşidük ve papa ile beraber, son olayları analiz ediyorduk. Birkaç şövalye ise ayakta dikiliyordu.
"Bildiğiniz üzere..." Theador dirseklerini masaya bastırdı. Gözlerimi solumda oturan Henry'den kurtarıp papaya yönelttim. "...o bir prenses ve bu sarayda herhangi bir gerekçesi olmadan kalamaz. Eskiden her ne kadar resmi olmasa da nişanlınız olduğu için kalıyordu." Kafasını sağa sola yavaşça salladı. "Bükücü Krallıkları Konseyi buna itirazını bildirecek." O konseyin, kralların emirlerinin önüne taş koymaktan başka bir işi yoktu. Konsey dört bükücü krallığın -su, toprak, ateş, hava- kraliyet ailesi tarafından yönetiliyordu. Su Krallığındaki isyanın sebebini de sadece halk itirazı olarak görüyorlardı. Nasıl güçlü bir halksa kralı, prensesleri ve tüm prensleri öldürmüştü!
"Kraliyet ailesini değil de..." Henry derin nefes aldı. "...aşkı düşündüğünüz için prenses Sophia ile olan nişanınızı iptal ettiniz." Gözleri beni buldu. Biraz alınmış gibiydi? "Bizi görmezden geldiniz, çünkü sizin için önemsizdik, kral James, ama en azından..." Kaşları çatıldı. "...bu kararı verirken halkınızı ve can borcunuz olan Su Kralının son isteğini düşünmeliydiniz." Soluğu artmıştı. Göğsü öfkesinin verdiği hızlı soluklarla kalkıp iniyordu.
"Ben... sevmediğim bir kadınla nasıl evlenebilirim?" Gözlerimi masaya diktim. "Sevdiğim başka bir kadın varken?" Theador konuya karışmamayı seçmişti.
"Ben de!" Henry'nin sesi tüm odayı kapladı. "Ben de krallığımız için sevmediğim ve tanımadığım bir kadınla evlendim!" Gözlerimi yavaşça kapattım. "Hatta hatırlarsanız," dedi Henry aynı ağırbaşlılıkla, "evlenmem için ricada bulunanlardan birisi de sizdiniz, kralım."
"Ben," dedim nefesimi vererek. "Ben âşık oldum." Gözlerimi açıp Henry'ye diktim. "Senin ise sevdiğin bir kadın yoktu." Kaşlarım yavaşça çatıldı. "Ayrıca kabul edelim ki arşidüşes Isabella'a şu an değer veriyorsunuz ve onu seviyorsunuz."
"Belki de vardı?" Henry'nin gözlerini bir gölge kapladı.
"Ne?" Theador kaşlarını, anlamadığını belli eden bir tavırla çattı
"Belki de diyorum..." Henry gözlerini önünde oturan kardeşine dikti. "Belki de sevdiğim başka bir kadın vardı?"
Odayı anlaşılması zor bir sessizlik büyüledi. Üçümüz de ne denmesi gerektiğini bilmiyorduk. Ne demeliydik? Nasıl davranmalıydık? Böyle bir durumda ne denirdi? Henry, biraz olsun kızabilmek isterdi, ama buna bile gücü yoktu. Fazlasıyla hissizleşmişti.
Kapı çaldı. Lakin aramızdan hiç kimse ağzını açmadı. Sanki üçümüz de gözlerimizi birbirimizden kaçırıyorduk. Eski, yakın üç arkadaş ve kardeş, paylaşamadığı sırları yüzünden kocaman duvarların ardında esir kalmıştı. Kapı yeniden çaldı. Sessizliği bozan Henry oldu ve, "Gel," dedi.
İçeri geçen şövalye baş eğdi. Üçümüz de bunu fırsat bilerek, gözlerimizi birbirimize sunmadan, şövalyeye diktik. "Kralım, Su Krallığının tedavi gören şövalyelerinden birisi uyanmış. Size önemli malumatlar vereceğini söyledi." Su Krallığındaki isyan sonrası çoğu kişi öldü; hatta prens ve prensesler bile. Çok az sayıda şövalye ağır yaralanarak bunu atlatabildi. Kafamı olumlu şekilde salladığımda şövalye eğdiği kafasını kaldırdı. "Şövalyeyi hazırladık. İzninizle odaya alacağız."
Şövalye dışarı çıktığında yeniden odaya illet bir sessizlik musallat oldu. İç çektiğimde yeniden kapı çaldı ve şövalye, Su Krallığına ait olduğu üniformasından belli olan adamla içeri geçti. Adamın sol gözü yoktu; bantla kapatmışlardı, yüzünde ve bedeninde ise ciddi yaralar vardı. "Kral James." Baş eğdi.
"Ne anlatacaksan anlat," dedi Henry soğukkanlı bir şekilde. Sesini duyduğumda az önceki konuşmamız aklımda yer edindi.
"Biliyorsunuz ki arşidük isyan yaptı, ama..." Gözünü sıkıca kapattı. "...ona yardım ettiler. Hava Krallığının şövalyeleri ona yardım etti." Gözünü açtı. Gözü dolmuştu. Arkadaşlarını ve prenslerini kaybettiği için, elbette, fazlasıyla üzgündü. Onlar, onun savaş arkadaşıydı, can yoldaşıydı. "Hatta birisinin elinde kutu vardı. O kutu sayesinde tuhaf yaratıklar ortaya çıkıyordu. Vahşi ve merhametsiz yaratıklar."
Duyduklarımın ardından, Henry, Theador ve benim gözlerimiz birbirini buldu. Üçümüz de yüzündeki şaşkın ifade canımı sıkmıştı. "Hava Krallığı?" Gözlerim, düşünmenin verdiği yücelikle karanlığa boğuldu. "Kral Edward'nun, Su Krallığı ile ne işi olur?"
"Hiç mantıklı değil." Theador kafasını sağa sola salladı. "O kutu olayı daha da karıştırıyor?"
"Bildiğim kadarıyla bu dünyada karanlık yaratıkları çağırabilen bir tek kişi var." Henry, imalı cümlesinin ardından bana baktı. Benden bahsediyordu.
"Prenses?" Henry ve ben, konuşan Theador'a baktık. Amelia da canavarlar çağırabiliyordu, ama sadece ölüm kelebeklerini. Kelebekler, gelir gelmez, Amelia'nın kanıyla karınlarını doyurur, sonra ise Amelia'nın emirlerini yerine yetirirdi. Amelia, onları çağırmayı sevmezdi, çünkü her defasında çağırdıktan sonra bünyesi zayıflar, günlerce yataktan çıkamazdı.
Derin nefes alıp kafamı sağa sola salladım. Bir ihtimal de vardı... Tehlikeli ve olmaması gereken ihtimal. Babam ölümünden önce Amelia'ya kutu hediye etmişti. O kutu sayesinde artık kendisine zarar vermeden karanlık varlıkları çağırabilirdi. Eğer o kutu Hava Krallığından birisinin eline geçmişse Amelia'yı bu defa kimse elimden kurtaramazdı. Bu olayı ise sadece Amelia ve ben biliyorduk, yani Henry ve Theador'un bundan haberi yoktu. Hiç kimsenin haberi yoktu. Bunun -kimsenin bilmemesinin- sonucu olarak kutunun çalınmamış olmasını diledim.
Şövalye odadan çıktıktan sonra ayağa kalktım. "Artık kraliçemizi ziyaret etmeliyim. Onu fazllasıyla beklettim."
Işınlanacakken Henry'nin söyledikleri duraksamama neden oldu. "Size," dedi geriye yaslanarak, "iyi bir haberim var." Kolları göğsünde bağdaş halini aldı. Dudağını ise kurnaz bir gülümseme kaplamıştı. "Gerçi sen sevinir misin, bilemem, James."
"Nedir?" dedi Theador kuşkulu bir sesle.
"İkinci kez..." Gözlerimin içine bakarak konuşmaya devam etti. "...baba oluyorum. Daha sen ilkini başaramadan." Kalbimi yaraladı... Bu cümleler beni sarstı. Aynı yaşta olmamıza rağmen benim daha varisim bile yoktu. Theador koşarak abisine sarılırken ben de hayal kırıklıklarımla dolu yüzümle gülümsedim. Aslında mutlu olmuştum. Nasıl olmayabilirim ki? Yeniden amca oluyordum!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyülenmiş Zaman
FantasyJasmin, Işık Krallığının veliaht prensinin nişanlısı iken karşılaştığı sorunlardan yorulmuştur. Her şeye bir ara vermek adına katılmayı umduğu kampta ilgisini çeken büyülü eşya onu Karanlık Krallığının cariye gecesine götürür. Veliaht prensler, pren...