James
Kapı tıklandıktan birkaç dakika sonra Henry içeri geçti. Tahtta oturmuş etrafı izliyordum. Çocuk boyutlarıma döndüğümden ortalıkta dolaşamıyordum. Bu, fazlasıyla can sıkıcıydı. "Haber var mı?" Gözlerimi Henry'ye diktim.
Henry gelip önümde durdu ve baş eğdi. Başını kaldırdığında yüzü her zamanki gibi ifadesizdi. Poker face -ifadesiz yüz- takılmakta baya başarılıydı. "Şövalyeler şüpheli bir at arabası fark etmişler, fakat kaçırdıklarını söylediler."
Öfkeden dişlerimi sıkmaya başlamışım. "Ya sen? Sen neden gitmedin?!" Koltuğun kol koyulan kısmına ellerimi koymuştum. Küçük olduğumdan kollarım da ufaktı ve koltukta minicik kalmıştım. Ellerimi yumruk yaptım. "Sana o kadın benim için önemli, dedim" Dişlerimi sıkarak bu cümleyi kurmuştum.
"Onu bulmak kolaydı. Bunu daha sonra da yapardım." İç çekti. "O an yapmam gereken daha önemli şeyler vardı."
Tek kaşımı kaldırdım. Sarayda bilmediğim daha neler dönüyordu? "Daha önemli şeyler mi? Ne gibi?"
"Oğluma yemek yapmak." Kafasını hafif hareket ettirerek konuşmuştu. Bu cümlesi beni daha çok sinirleniyordu. Aynı yaşta olmamıza rağmen boyum kadar oğlu olması -şu an boyum kadar, malum küçük kaldım- beni kızdırıyordu. Ben savaş meydanlarında canımla uğraşırken beyefendi evlenmiş çoluk çocuk da yapmıştı. Duyduğum kadarıyla eşi arşidüşes Isabella'le sadece anlaşma gereği arşidüşesin babası tarafından evlendirilmişti. Lakin şövalyelerin inancı herkese malumdu. Henry, evlilik yeminini bozmuş olan herkesten nefret ederdi, hatta bir defasında sırf bu yüzden, bir herifi düelloya davet edip, onun kellesini ahlak sembolü olarak, insanların önüne atmıştı.
İfadesiz yüzüne bakmaya devam ettim. Çok utanmaz! Kelimeleri beni nasıl yaralıyor fark etmiyor bile! "Şövalyelerin sikim gibi! Hepsi işe yaramaz!"
"Şövalyelerden duyduğum kadarıyla şüpheli at arabasını ormanda bir adam korumuş. Çok güçlü bir karanlık enerjisi vardı."
Aniden kaşlarım çatıldı. Oturduğum tahttan kalkıp ellerimi geride birleştirdi. "Hmm?" Boğazımı temizledi. "Nasıl birisiydi? Yakışıklı mıydı?"
"Kralım." Henry göz devirmemek için kendini zorlardı. Bu gerzeği -beni, yani Henry böyle düşünüyordu herhalde- susturmayı başarmıştı. Gözlerim Henry'ye kaydı. "Bırakın cariye kadın gitsin. Onu bu şekilde ölüme sürüklemeyi mi düşünü-"
"Ne diye o cariyeyi koruyorsun?" Çenemi kaldırmıştım.
"O bir masum insan. Masum birisini böyle iğrenç bir plana ortak etmek-"
"Sen baş komutan değil misin?" Kaşlarımı kaldırdım. "Binlerce insan öldüren bir herifin şu zırvalıkları beni hiç ilgilendirmiyor." Kafamı sağa sola salladım. "Üstelik güç topuna ihtiyacım var! Biliyorsun! Konuşturtma beni şu konuda!" Kafamı aşağı eğdim, bedenime bakıp göz devirdim.
Henry derin nefes aldı. Sakinleşmeye çalıştığı her halinden belliydi. "Savaştakiler düşmanlar. O kadın masum birisi. Bu yapılanları hakketmiyor."
"Ah! Doğru!" Kocaman gülümsedim. "Az kalsın unutuyordum, siz şövalyelerin ne kadar büyük inanç sahibi piçler olduğunuzu!" Öfke nöbetim daha da ağırlaşıyordu. Neden kendimi, çocukken anneme sarılmak konusunda Amelia ile tartışırkenki gibi hissediyordum. Yoksa o cariyeyi Henry'den kıskanıyor muydum? Gözlerimi kısıp Henry'yi inceledim.
Henry sadece beni izliyordu. Başka şövalyelerin yanında itibarlarını zedeleyecek muameleden uzak dur, demek isterdi, ama önünde sinirden delirmiş adam, Henry'nin bu söylediklerinden sonra burnunun dikine giderdi. Hatta koridora kaçıp, her önüne çıkan şövalyeye küfür yağdıracaktı, buna emindi. James, dizginlemesi zor bir herifti. Allahtan sarayda adam akıllı birisi -Henry- vardı.
"Şu lanet yüzünden endişeli olabilirsin..." Sonuçta o lanet ağabeyim Fernando'yu almıştı bizden. "...ama merak etme." Zaten senin benim kadınımı merak etmene gerek de yok! "Eğer bir kuzuyla karşılaşırsam onu sever, okşarım. O, kin bilmez. Eğer bir canavarla karşılaşırsam... onu parçalayıp ezerim." Elimi salladım. "Emin ol o kadının canavarla alakası yok."
Henry kaşlarını kaldırdı. "Düşmanınız olan Işık Krallığından ama?"
"Dili, dini, rengi ne olursa olsun iyiler iyidir." dedim yorgun bir şekilde geriye yaslanırken. "Öte yandan... o kadın hamile olabilir." Hamile kelimesini kullandığımda kaşlarım bu fikrin verdiği endişeden çatılmıştı. Endişe duymamın sebebi kadının hamile haliyle benden çok uzaklarda, koruyamadığım yerlerde olmasıydı.
"Siz?"
"Yani aslında sadece uslu, uslu uyuyacaktık." Gözlerimi Henry'den çektim. Duvardaki altın, kocaman saati izliyordum. "Her şeyi o başlattı." Henry kralının bu vurdumduymaz tavırına iç çekti. Gözlerini umutsuz bir vakaya bakarcasına bana dikmişti. Ona yavaşça baktığımda yüzündeki bıkkın ifade beni konuşmaya sevk etti. "Hey! Beni suçlama!"
"O kadının yüzünü bile doğru dürüst hatırlayan yok, kralım." Henry kaşlarını iyice çattı.
"Ben hatırlıyorum." Dudaklarım kıvrılmıştı. Çok iyi hatırlıyordum. En çok da neyi iyi hatırlıyordum biliyor musunuz? En utanmaz durumlardaki yüz ifadelerini.
"Bir planım var." Henry iç çekerken bunu söyleyebildi.
"Ne-" Daha cümlem başlamadan kapı açıldı ve papa Theador içeri geçti. Ben Theador'u görmenin şaşkınlığıyla boğulurken, Theador beni bu halde görmenin sarsıntısını yaşıyordu. Sarışın adam saçını arkadan toplamış, papa olduğunu belli eden beyaz, uzun ve gösterişli pelerinini giyinmişti. Gözlerim öfkeyle sarıldı ve Henry'yi buldu. "Ne halt yediğini sanıyorsun?!"
"Kralım," dedi Henry birkaç adım öne gelerek, "bu şekilde güç topuna ulaşamayız. Benim yöntemim daha güvenilir."
Kafamı sağa sola hareket ettirdim. "Ne? Neyden bahsediyorsun?"
"Ekselansları size ne oldu böyle?" Theador içeri geçmiş beni izliyordu. Onun sorusunu es geçip gözlerimi Henry'de tutmaya devam ettim.
"Kralım, herkes sizi..." Gözlerini Theador'a dikti. "...papa hazretleriyle törende sanacak, fakat biz kadının yanına gideceğiz."
Kaşlarım çatıldı. "Hayır! Ona kendimi bu halde gösteremem!" Yanaklarım kızarmıştı. Çocuk olmak tüm duygularımı ortaya dökmek gibi saçma bir özelliği de kendisiyle getirmişti.
"Kralım, kimliğinizi saklayacağız." Henry derin nefes aldı. "Öbür türlü kadına yaklaşamıyoruz. Üstelik papa, bizim kuzenimiz, ona güvenebilirsiniz. Şövalyelerden aldığım bilgiye göre, kadın şu an çingene köyünde, ama eğer geç kalırsak onu bir daha hiç bulamayabiliriz. Üstelik o..." Gözleri kısıldı. "...yüksek düzey karanlık enerjinin sahibini bulmalıyız. En kolay ve güvenilir yol bu." Yüzünde kurnaz bir gülümseme oluştu. "Hiç kimse masum bir bebekten şüphelenmez."
"Bana masum bir bebek deyip durma!" Bağırdığımda papa Theador irkilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyülenmiş Zaman
FantasíaJasmin, Işık Krallığının veliaht prensinin nişanlısı iken karşılaştığı sorunlardan yorulmuştur. Her şeye bir ara vermek adına katılmayı umduğu kampta ilgisini çeken büyülü eşya onu Karanlık Krallığının cariye gecesine götürür. Veliaht prensler, pren...