Alınımda hissettiğim bez benzeri bir şeyle ve yüksek seslerle uyandım. Gözlerimi karanlık odada dolaştırıyordum. Neredeydim ben? Zehri içmiştim, ama kurtulmuş muydum? Birileri beni tedavi mi ediyordu? James neredeydi? Yutkunduğumda susuzluğumu hissettim. Suya muhtaçtım. Bunu şifacı kadın anlamış olmalı ki başımı kaldırıp su yudumlamama yardım etti. Yani ben şifacı olduğunu düşünüyordum, sonuçta benimle ilgileniyordu?
"Size dedim, düküm, o çileklerden olsaydı leydimiz çoktan iyileşirdi." Bu ses? Gözlerimi kıstım. Prens Esteban? "Ama maalesef ki hayırsız Karanlıklar Kralı çileklerin tükenmesine neden oldu. Kim bilir kaç çilek şarabı vardır." Ona bir dahaki sefere eşimin ismini ağzına almaması için ders verme zamanı! Gözlerimi etrafta dolaştırdım. Komodinin üzerindeki çerçeveyi fark edip elime aldım. Nerede olduğumu bilmiyordum ve çerçevenin üzerinde ağaç resmi vardı.
Çerçeveyi, hasta birisine göre fazlasıyla dirayetli bir şekilde Esteban'a fırlattığımda bağırdı. "Ahh! Cehenneme git!" Elini ensesine götürüp okşuyordu.
"Zaten cehennemi yaşar haldeyim..." Göz devirdim.
"Kızım..." Babamın gözleri parlamıştı. Bana doğru yürümeye koyuldu. "Uyanmışsın, kızım. Nasılsın?" Kafamı zar zor aşağı yukarı salladım. Yaklaşıp bana sarıldı. Ağlamaya mı başlamıştı? "Neden?" Sesi titriyordu. "Daha önceden haber vermediniz?" Sesinde hafif öfke kırıntıları da vardı. James neredeydi? Gözlerimi kocaman, loş ışıklı odada dolaştırdım.
"Ekselansları, prens Esteban konuşuyordu ve leydinin suya ihtiyacı vardı, o yüzden." Leydi mi? Ben kraliçeyim!
"Ne demek oluyor bu? Leydi zaten iki haftadır uyanmıyor." Gözlerimi kocaman açtım. Ne?!
"Ne?!" Babamla sarılmamı sonlandırdım. Gözlerimi babamın yüzüne diktim. "Nasıl yani?!" Peki ya James? Hepsi rüya mıydı? Hayır, rüya olamazdı! Hayır! Kafamı sağa sola salladım.
"Endişenin farkındayım, kızım. Vaftiz töreni öncesinde rahatsızlandın ve aniden bayıldın." Yüzünden üzüntüsünü görebiliyordum. "Biz nedenini anlayamadık." Yanağımı okşamaya başladı. Gözlerim dolmuştu. Her şey yalan olamazdı! "Şifacılar geldiler ve gittiler, ama bir türlü çare bulamadılar." Bir yolu olmalı! Her şeyi anlamamın bir yolu olmalı!
"Ya..." Gözlerimi kocaman açtım. "...papa Dorian?" Gözlerimi babama diktim. "Onu hemen bana çağırın." Doğru ya! Dorian'ı bulursam her şey hallolurdu.
"Papa Dorian mı?" Babam gözlerini kıstı. "Bir tek papa var. Onun ismi ise papa Kristian." Nefesimi tuttum. Her şey... her şey değişmişti. Ya gerçekten rüyaysa? Hayır, umudumu kaybedemem. Umut, görünmez ama büyük bir güçtü. Onun gücünü küçümseyemezdim. Başka yöntem olmalı! Başka yöntem...
Gözlerim aniden kolyeme kaydı. Bir kolye yoktu? "Kolyem nerede?" Babama baktım.
"Hangi kolyen?" Kaşlarını kaldırmıştı. Adamın şaşkınlıktan gözyaşları kurumuştu.
Hevesli bir şekilde anlattım. "Annemden yadigâr kalan işte." Gerçi sen yalan söylemiştin, annem bize öyle lanetli bir şey bırakmamıştı ama!
"Ne?" Babamın kaşları çatıldı. Gözlerini şifacıya dikti. "Benim kızıma ne yaptınız?"
Ne yani? Çocukluktan beri boynumda olan kolyem de mi yoktu?! Hadi ama! Ama bir dakika... Kolyeyi İblis, babama satmıştı. Gözlerimi sıkıca kapattım. Artık İblis yoktu. Haliyle İblisin yaptığı hiçbir şey de yoktu. Dorian ve Samuel de yoktu. Samuel'in gelecekten getirdiği zaman büyüsü kitabım da yoktu. Sanırım aklımdakilerle, benim için dumanlar arasında kaybolmadan kitabı yeniden yazmaya başlasam iyi olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyülenmiş Zaman
FantasyJasmin, Işık Krallığının veliaht prensinin nişanlısı iken karşılaştığı sorunlardan yorulmuştur. Her şeye bir ara vermek adına katılmayı umduğu kampta ilgisini çeken büyülü eşya onu Karanlık Krallığının cariye gecesine götürür. Veliaht prensler, pren...