James
Koridora geçiş yaptım. Duyduklarım kafamın tasını attırmıştı adeta. Prens Esteban, Karanlık Krallığına gelmişti. Sebebi ise müstehcen roman yazarını bulmaktı. Bu davranışı, elbette, fazla sorun etmemem gereken bir konuydu. Fakat bir sorun vardı: hiç kimse bilmemesine rağmen bu yazar benim en çok değer verdiğim kişilerden birisiydi. Amelia'nın yazar olduğunu biliyordum, lakin kendisi dahil kimse benim bildiğimden haberdar değildi. Benim bilmemin sebebi ise... aslında çoğu şeyi bilmemdi.
"Kralım..." Theador dibimde bağırıyordu. "...bu, krallığımıza karşı yapılmış büyük bir suçlama." Vah, vah, ederek peşimden geliyordu. Rahipleri de onu yalnız bırakmamıştı. Anlayacağınız, tapınakla başım büyük dertteydi. Daha yeni saraya dönmüştüm ve döner dönmez, duyduklarımın sarsıntısını yaşıyordum. Kimse benim kardeşime zarar veremezdi.
Gözlerim ağacın yanında dikilen kadınla buluştuğunda bakışlarım keskinleşti. Leydi Jasmin orada duruyordu. Hatunum... her zamanki gibi çok güzeldi. Hep olduğu gibi saf, tatlı ve masum. Karanlığa meydan okuyan bir ay gibiydi. Denediğim büyü işe yaramıştı. Elbette, bun ilk başta anlamamıştım. İlk başlarda sadece bir rüya olduğunu sanmıştım. Bu yüzden, arşidük Henry'ye talimat vermiştim. Rüyamda gittiğim yerlerin hepsi gerçek hayatta vardı. Leydi Jasmin var mıydı peki? Dükalığa gizli bir kılıkla gittiğimde rüyamdakiyle aynı olmasına şaşırmıştım. Fakat ne dükü ne de ailesini bulabildim. Söylentilere göre dük, kızının uyanamama hastalığı yüzünden sahil kenarındaki malikanesine taşınmıştı.
Bütün bunlar bana rüyamın gerçek olduğunu kanıtlıyordu. Lakin bu kadarı da azdı. O yüzden malikaneye adam sızdırmıştım. Henry bunu öğrendiğinde delirdi, ama ben, Jasmin'in ressam tarafından çizilmiş bir tablosunu malikaneden o adam sayesinde kaçırttım. Bir hırsızlık yapmadığım kalmıştı. Tablo sayesinde, net bir şekilde onun rüyalarımdaki beyaz saçlı kadınla aynı olup olmadığını, anlayacaktım. Ve anlamıştım. Şu an gözlerine bakarken bile kalbim bu derece darmaduman oluyorken anlamıştım: bu kalp tek bir leydiye aitti.
Benim çiçeğim, benim soylu kadınım, benim hatunum... Bu kadar güzel bakmamalısın, ben nasıl dayanırım, dilberim? Biliyordum, dışarıda bir yerlerdesin ve seni bulduğumda benim kraliçem olacaktın. Leydi Jasmin'in buraya gelmesini ben istemiştim. Prens Joseph, kendisine öncülük etmesi için birisini aradığında, özel olarak mektup yazıp, dükün kızını seçmesini rica etmiştim. Joseph, bu ricamı ikiletmeden yaptı. Jasmin bu saraya girmişti ve eğer rızası olacaksa sonsuza kadar burada kalacaktı. Acaba sarayı sevmiş miydi? Bunu, onu öpücüklere boğarken sormak isterdim, ama... dün, akşam yemeğine katılmaması beni şüphelendirdi. Acaba beni hatırlamıyor olabilir miydi? Hatırlasaydı o akşam bana gelirdi? Kafam karışmıştı. Maalesef ki aklını yine okuyamıyordum. Bunun sebebini ciddi bir şekilde araştırmalıydım. Mantıklı bir açıklaması olmalıydı.
Hyunjun bağırdığında gözlerini benden çekmişti. "Ah lanet olsun! Artık beni öldürün!" Theador yine ölmek istediğini söyleyip duruyordu. Fakat ona zamanında söylemiştim, değil mi? Tanrısını bu kadar seven birisini kısa sürede kılıcımla Tanrısına kavuşturabilirdim. Dudaklarım kıvrıldı. Bunu Jasmin ile ilk karşılaştığımızda, beni temizlenme törenine götürmek için zorladığında, söylemiştim.
Kadınım arkamızda kalmıştı. Çalışma odama vardığım sırada prenses Sophia ile karşılaştım. Derin nefes aldım. Prenses Sophia saraya geldiğinde saygısızlık olmasın diye kalmasına izin vermiştim, lakin artık abartıyordu. Nişanımız konusu sadece babasının bir isteğiydi ve ben o zamanlar resmi bir cevap vermemiştim. Belli ki Su Krallığı benim isteksizliğimi görmezden gelmeye devam edecekti. O zaman ben de buna bir dur, demek adına mektup yazmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyülenmiş Zaman
FantasíaJasmin, Işık Krallığının veliaht prensinin nişanlısı iken karşılaştığı sorunlardan yorulmuştur. Her şeye bir ara vermek adına katılmayı umduğu kampta ilgisini çeken büyülü eşya onu Karanlık Krallığının cariye gecesine götürür. Veliaht prensler, pren...