𖥸'13

626 52 0
                                    

Gözlerimi yavaşça açtım. Bilincim kendine geldikçe başım ağrımaya başlıyordu. Gözlerimi açtığımda çadır benzeri yerde olduğumu yeni anlıyordum. Kaşlarım yavaşça çatıldı. Gücüm olmadığından kafam sağa düştü ve onu gördüm. Gözlerim kocaman açıldı. Yanımda bir yakışıklı oturuyordu. Bu adam az önce bana anne diyen adam değil mi? Yüzüme sersem bir gülümseme konuk oldu. Sersem diyorum, çünkü deliye benzediğime emindim. "Galiba iyi değil?" dedi bana anne diyen, cüssesi neredeyse iki kat benden büyük olan adam. Yaşlı cennet benimle dalga geçiyor olmalı! Bana neden öyle bakıyorsun? Gereksiz derecede yakışıklı. Onun her türlü korku hikayesinin kahramanı olduğunu söylemek yanlış olmazdı.

"Bu onun her zamanki hali." Olivia'nın sesini duyduğumda kaşlarımı kaldırdım.

"O çok korkunç görünüyor." Yakışıklı konuşup o güzel sesiyle odayı süslemeye devam etti. İrademden uzak yüzümdeki gülümseme onu izledikçe büyüyordu.

"Biliyorum." Olivia iç çekmişti. "Jasmin?" Bir git, ya, yakışıklıyı izliyorum! "Jasmin, buraya bak." Neden senin yüzüne bakayım? Bir gider misin? Allah aşkına otur oturduğun yerde! Sal insanları! "Jasmin, nasılsın?" Offf! Kafamı zar zor çevirip korkunç böcek görmüş gibi Olivia'ya baktım. "İyi görünüyorsun, iyisin iyi, leydim." Eliyle, ona baktığım için buruşmuş olan yüzümü okşadı. "Sen bayıldıktan sonra..." Kaşlarını kaldırmıştı. "...Karanlık Krallığının şövalyeleri bize saldırdı." Benim de kaşlarım kalkmıştı. Karanlık Krallığının şövalyeleri neden bize saldırmıştı? Yoksa kral beni mi arıyordu?! "Ama..." Olivia'nın yüzünde kurnaz bir gülümseme belirdi. "...lord Samuel bizi kurtardı." Gözlerini yukarı kaldırıp yanımdaki adama dikmişti.

Lord? Samuel? Kafamı aniden çevirip yanımdaki yakışıklıya baktım. "Lord Samuel?"

Baş eğmişti. "Emrinizdeyim, leydim."

Zorlukla doğruldun. "Neden... neden kendi krallığınızın herifleriyle savaştınız ki?" Kaşlarım çatılmıştı. Dirseklerimi yatağa bastırıp azıcık doğruldum.

"Ben..."

"Bana anne, dediğinizi duydum." Yüzüm düştü. "Bu bir serap değildi."

"Jasmin!" Olivia sıçramıştı. "Saçmalama! Galiba bayıldığın için-"

"Doğru, söyledim." Lord Samuel omuzlarını gevşetmişti. Gözlerini yana dikmiş yere bakıyordu. "Özür dilerim ben..."

"Sadece ne olduğunu anlatın. Ben anlamıyorum ve huysuzlanıyorum." Kaşlarım çatılmıştı.

Lord Samuel gözlerini kapattı. Derin nefes aldıktan sonra gözlerini açıp bana bakmıştı. "Size anlatacağım, ama lütfen, sakin olun." Tek kaşımı kaldırdım. Önümde benden büyük bir adam vardı ve bana anne, diyordu, ne kadar sakin olabilirdim ki?! "Ben gelecekten geldim."

"Buna neden inanayım ki?"

İç çekti. "İnanması zor, farkındayım. Fakat sizi korumam gerek."

"Neyden?"

Bir süre yüzüme baktı, gergin gibiydi. Ardından dudaklarını aralamıştı. "İblisin lanetinden."

"Ayy..." Derin nefes aldım. "Sana annen, insanların önüne çıkıp böyle korkunç zırvalıklar anlatmaman gerektiğini öğretmedi mi?"

"Annemi hiç görmedim. Yani sizi, yani..." Daha fazla konuşamadı. Tek kaşımı kaldırmış onu inceliyordum.

"İblis mi, şeytan mı neyse ne." Derin nefes aldım. "Ondan biraz bahset. Nasıl bir şey?" Elimi gelişigüzel salladım. "Yani anlat işte."

"Bu Karanlık Krallığının eski bir laneti." Kafasını aşağı eğip kenetlenmiş ellerini izliyordu. "Yıllar önce..." Gözlerini bana dikti. "...Karanlık Krallığının prensi ile Işık Krallığının prensi aynı kadını sevmiş. Işık Krallığından olan bu kadın, önce Işık Krallığının prensinin arkadaşıymış. Prens, aşkını itiraf edememiş ve kadını Karanlık Krallığının prensine kaptırmış. Kıskançlık gözünü kör edince..." Bu saçma hikâye daha ne kadar saçma olacaktı merak ediyordum. Hikâyeyi duymuştum ve sadece bir efsane olduğunu sanıyordum. Oysa hikâyenin laneti bile varmış! Delilik! "...İblisle anlaşma yapmış ve onları lanetlemiş: kralın en büyük veliahtı reşit olduğu saatte bedeni taşa dönmeye başlar ve ölürmüş. Lanet sadece Karanlık Krallığının Kralı, Işık Krallığından bir kadınla evlenip, gelini kurban olarak İblise verirse bozulurmuş."

Büyülenmiş ZamanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin