𖥸'10

744 53 1
                                    

Gözlerimi kocaman açıp doğruldum. Elimi gerdanlığıma bastırdım. Nefesim kesiliyor gibiydi. Güneş daha yeni ufukta parlıyordu. Dudaklarımın kuruduğunu hissetmiştim. Gördüğüm rüya... o kadar korkunçtu ki. Jacob'un gözlerimin önünde öldüğünü görmek... onu her ne kadar sevmesem de benim kardeşimdi. İçini tuhaf bir ablalık duygusu kaplamıştı. Kuru dudaklarıma kıyasla bedenim fazlasıyla terliydi.

Kafamı yavaşça çevirip, yanımda uyuyan adamı gördüğümde, bedenimdeki sıcaklığın yerini soğuk bir esinti kapladı. Dün gece, yani az önce neler olmuştu öyle? Ellerimi saçımda dolaştırdım. Ellerimi saçımdan çekip dikkatle onu izledim. Gözleri bu hayatta gördüğüm en güzel çekik gözlerdi. Gözlerim yavaşça dudağıyla buluştu. Büyük dudakları ise... dün geceyi hatırladığımda gözlerimi sıkıca kapattım. Evet, berbat öpüşüyordu. Romanlardaki romantik hafif öpücüklerle kıyaslanamazdı bile şu vahşi tavırlar. Dün gece yaşananlar...ancak vücudumuzu sıcak kremaya batırmak böyle bir hissi verebilirdi. Hiçbir zaman böyle hissetmemiştim. Kalbimde bir şey vardı, kendimi hiç bu kadar ıslak ve sıcak hissetmemiştim.

Kafamı sağa sola salladım. Bunlar şimdi önemli değildi. Önemli olan tek konu Jacob'du. O ölemezdi! Bu imkansızdı! Yani neden o?! Neden hayatta yaşayıp mutsuz olmuyor da ölüp bize acı yaşatıyordu?! Aklıma gelen fikirle gözlerimi güç topuna diktim. Gözlerimi kocaman açmıştım. Dün gece, şu an yanımda uyuyan kaçık bana güç topunu hediye etmişti. Eh, böyle daha iyi, an azından çalıp vicdanımı huzursuz etmiyordum.

Bacaklarımı kendime çekip ellerimle yüzümü kapattım. Uyandığım andan itibaren saçmalıyordum, farkındaydım. Son zamanlarda her şey üst üste gelmişti. Bunlar yetmiyormuş gibi, ben dün gece... Ellerimi yüzünden çekip, öz devirdim, olana çare yoktu. Dün gece canım çok yanmıştı. Elimi karnıma bastırdım. Yüzümü buruşturmuştum. Bu saçma deneyimi bir daha asla yaşamak istemiyordum.

Yavaşça bacaklarımı yataktan kaldırıp ayaklarımı zemine bastırdım. Ellerimi yatağa koyup derin nefes aldım. Canım yanıyordu, ama burada kalırsam... Kafamı çevirip yatakta uyuyan adama baktım. Ölürdüm. Evet, burada kalırsam kimliğim ortaya çıkar ve casus olduğum düşünülerek öldürülürdüm. Tabii... ölmek en yumuşak cezaydı.

Hızla ayağa kalkıp etrafa bakındım. Çıplak vücudumu her gördüğümde utanıyordum. Onun gördüğünü hatırladığımda daha çok utanıyordum! Kıyafetim perişan olmuştu. Yüzüm iyice düşmüşken gözlerime sataşan pelerin benim kurtuluşum oldu. Yavaş adımlarla pelerine yaklaştım. Bacaklarımda bir şeyler iğne gibi bana batıyordu. Pelerini giyindim. Kokusu... Kaşlarım çatılmıştı. Baharatlı bir koku vardı. Gözlerim yatakta uyuyan adamla buluştu. Hâlâ uyuyordu. "Hmm, keşke beş yıl önce karşılaşmış olsaydık. Yani ilk reşit olduğunda. Kim bilir, belki, şimdiye kadar beş altı çocuğumuz olmuştu?" Kafamı sağa sola itinayla salladım. Aklıma gelen cümleye hayret ediyordum. Aklım... son zamanlarda pek akıllıca seçimler yapmıyordu...

O yüzlerce cariyesi olan, ahlaksız hayat yaşayan ve her cariyeye aynı sevgiyle sarılan, yani kısacası renk değiştirmesi oldukça kolay olan bir bukalemundu. Bukalemun kral.

Pelerinle tatlı koklaşmamız bittikten sonra kendimden daha fazla utanmamak adına hızla güç topunu elime aldım, pelerinimin içine sakladım. Kapıya doğru dönüp yürümeye koyuldum. Fakat bunu unutuyordum... Midemi ve bacaklarımı saran şu yabancı acıyı hep unutuyordum. Alınımdan terler akarken doğruldum, derin nefes aldım ve yürümeye devam ettim. Umarım hizmetçiler veya bekçiler yoktu.

Dışarı ilk kafamı çıkarttım. Zenginliğini her koşulda belli eden parlak koridor bomboştu. "Jasmin!" Duyduğum fısıltıyla kafamı sola çevirdim. Olivia üzgün gözlerle bana bakıyordu. Hızla kapıdan ayrılıp ona yaklaştım. "Çok acıdı mı? Sana kötü davrandı mı?" Kötü mü? Şimdi düşününce... Yani... Evet, canımı yaktı. Kafamı evet anlamında salladığımda Olivia'nın gözleri dolmuştu.

Büyülenmiş ZamanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin