Etrafta parlak baloncuklar uçuyor. Gökten düşen baloncuklara gözlerimi dikmiştim. Neredeydim ben? Kafamı sağa çevirince malikanemiz belirmişti.
"Pislik, herkes pislik!" Tanıdık sesi duyduğumda kafamı sola çevirdim. Gözlerim kocaman açılmıştı. Bu benim... çocuk ben. Neredeyse sekiz yaşlarındaydım. "Hepinizden nefret ediyorum!" Bir ağaç gövdesi belirdi. O ağacın altında oturuyorduk. Gözleri beni bulduğunda küçük dudakları şaşırmış halde, aralandı. "Sen de kimsin?" Gözleri kocaman açıldı. "Sen ben misin?"
"Şey..." Elimi saçlarıma götürdüm. "Öyle duruyor." Elimi çekip dikkatimi çocuğa verdim. "Burada ne yapıyorsun?"
O küçük kaşları aniden çatıldı. İşaret parmağını kaldırıp önümüzü gösterdi. Kafamı kaldırıp gözlerimi oraya diktiğimde babamı ve kardeşimi görmüştüm. "Benimle oynamıyorlar!"
Kafamı aşağı yukarı salladım. Anlıyordum, onu çok iyi anlıyordum. Göz devirip belimi dikleştirdim. "Boş ver, bir önemi yok." Elimi kaldırıp gelişigüzel salladım. "Hepsi pislik."
"Peki... sen neden buradasın?" Gözlerini güldüğü belli olur şekilde kısarak bana baktı.
"Galiba ben de..." Omuz silktim. "...yalnızım." Etrafa baktım. "Bir arkadaşım da yok artık. Ve zor kararlar vermeliyim."
Bir süre sessizlikten sonra kolumda minik bir el hissetmiştim. "Bunu halledebilirsin."
Gözlerimi ona diktim. Kocaman gülümseyerek kaşlarımı çatmıştım. "Biliyorum."
Elini yumruk yapıp, önüme tuttuğunda, ben de aynısını yaptım. Yumruklarımızı çarpıştırdık. Yüzlerimizi sinsi bir gülümseme kapladı. İkimiz de aynı anda demiştik: "Hadi hepsinin içinden geçelim!"
Zırvalıklar duyuyorum. Gözlerimi yavaşça açmaya başladığımda sesler daha da netleşiyordu ve gördüğüm manzara Esteban'ın tanımadığım bir adamı boğazlamaya çalışmasıydı. Üstelik Amelia ve Isabella ona engel olmaya çalışıyorlardı, lakin güçleri yetmiyordu. Göz devirip sızlanarak diğer tarafa baktım. Esteban... kaç yaşında olursa olsun kafası hâlâ aynı çalışıyordu. Ben neredeydim böyle? Tuhaf, eski bir odaydı. Gördüğüm rüyaya geri dönmek istiyorum!
"Leydiye ne yaptın söyle?! Ona dokunmaya nasıl cüret edersin?! Esteban'ın çığlıkları yükseliyordu. Elbette, bunu görmezden gelebilir ve ne haliniz varsa görün, diyebilirdim, eğer o çığlıklar beni rahatsız ediyor olmasaydı.
"Prens Esteban!" Amelia, adamın kollarını o zavallının boynundan çekmeye çalışıyordu. "Eminim yanlış anlaşılma vardır. Biz ne olduğunu anlatın!"
Sonunda aralarından birisi benim uyandığımı fark etmişti: Isabella koşarak yanıma geldi. "Leydi uyanmış." Dönüp, bir savaş meydanı olan Esteban'lara baktı. "Leydi uyanmış!" Şimdi dikkatle bakınca... bu kadın çingene kampında bize musallat olmuş bebeğin annesi değil miydi?
"İyi." Esteban boğazından tuttuğu adamı yere çöp atar gibi, fırlattı. "Ona bu acı haberi vermeme izin verin."
"Ne haberinden bahsediyorsunuz, prensim?!" Amelia bağırarak kolundaki hayali kırışı düzeltti. Kafasındaki komik şapkayı da düzenleyip bana baktı. "Biz dışardaydık ve içeri geçtiğimizde prens, bu zavallı adamı boğuyordu." Bu iğrenç manzara tanık olmuştum maalesef ki. Yüzümü buruşturup Esteban'a baktım.
"Bunun bir sebebi vardı." Esteban derin nefes alıp gözlerini kapattı. "Leydim, hamilesiniz ve babası da bu adam!" İşaret parmağıyla yerden kalkmaya çalışan adamı gösterdi.
"Değilim, yemin ederim değilim. Ben sadece şifacının gönderdiği bir uşağım!" Kilolu adam yüzünden genç olduğunu ele veriyordu.
"Başka kim olabilir ha?!" Esteban yeniden adama doğru yürüyordu. Bu defa ona engel olacak Amelia da yoktu, çünkü o da şaşkındı. "Senden başka kim olabilir? Sana leydiye bak diye emrettiler, ama sen ona dokunup..." Daha fazla devam demeyip gözlerini öfkeyle sıkıca kapattı. "Seni it!"
Bir dakika... Neden şaşkındı? Ah, doğru... Ah, doğru! Aniden yerimden sıçradım ve oturur pozisyon aldım. Bayıldığım için aklım iyice karışmıştı ve bir şeyler düşünemiyordum. Gerçi bu hamilelik yüzünden de olabilirdi... Elimi karnımın üzerine koydum. Kafamı aşağı eğip karnıma baktım. Bu bir kâbus olmalıydı. Lütfen bunun sadece bir kâbus olduğunu söyleyin! Yüzüm gergin bir tabloya boyanıyorken gözlerimi sıkıca kapattım. Gidip en olmayacak şeyi yapmıştım: Karanlık Krallığının kralından hamile kalmıştım. Bu... Gözlerimi kaldırıp Amelia'ya baktım. Gözlerini kocaman açmış şokun etkisinden çıkamamıştı. Isabella'ya baktım. Gergin bir şekilde etrafa bakıyor elleriyle oyalanıyordu. Bu tabii ki James'in kulağına gidecekti. Prenses ve arşidüşes buradaydı! Sanki kader, ölümümün asla değiştiremeyeceğim bir alın yazısı olduğunu fısıldıyordu kulaklarıma. Kulaklarım bu nasihatleri dinlemekte acizdi, ama bu, durumu değiştirmiyordu ve görünen o ki değiştirmeyecekti.
Geriye yaslanıp derin nefes aldım. "Saçmalamayı bırakın, prensim." Gözlerimi duygusuz bir şekilde tavana dikmiştim. Bebeğimin doğacak olmasına sevinmeliydim, değil mi? Eğer onunla beraber büyüyemeyeceksem ve onunla oyunlar oynayamayıp, daha doğmadan ona hayatındaki en büyük yarayı ben vuracaksam nasıl mutlu olabilirdim? Bu, en merhametsiz darbe değil miydi? Annen... hayatındaki en büyük yara olmayı istemezdi, bebeğim. "Bu dediğiniz mümkün değil." Gözlerimi sıkıntıyla kapattım.
"Veliaht prens Joseph mu?" Ne? Hıyar mı? "O mu yaptı?" Esteban yanıma gelip yere çömeldi. Gereğinden fazla öfkeyle dişlerini sıktı. Tek kaşımı kaldırıp adamı izliyordum. "Bana kim olduğunu söyleyin."
"Neden?"
"Onu öldürebileyim diye," dedi kararlı bir sesle.
***
Esteban'ı kış kışlayıp odada yalnız kalmıştım. Bu adam, bazen fazla inatçı olabiliyordu. Kapımın önünde düşünceli halde bir o taraf, bir bu tarafa yürüdüğüne emindim. Hatta bir elini arkaya çekmiş, diğeri ile çenesini okşuyordu.
Gözlerimi sağımda dikilen iki kadını buldu. Amelia bir süpürge sapı gibi dik şekilde kalmıştı. Isabella ise şaşırıyordu, ama bir şey demenin doğru olmadığını düşünerek susuyordu. Ya da belki Amelia'nın konuşması gerektiğini düşünüyordu, anlamamıştım.
Belimi dikleştirip oturur pozisyon aldım. "Prenses Amelia..." Amelia sanki bu anı bekliyormuş gibi, hızla yanıma geldi. Önümde çömeldi ve gözlerini büyük merakla bana dikti. Bu gözlerin karşısında nasıl konuşabilirdim ki?
"Evet," dedi konuşmadığımı fark edip.
"Ben sizinle..."
"Evet?" Yeniden sormuştu.
"Yani biliyorsunuz. Bu bebek-"
"Abim ve sizin!" Öyle bağırdı ki dışarıdaki Esteban'ın duyduğunu bile düşünmeye başladım.
"Evet, öyle." Kabul etmekte zorlansam da bu bir gerçekti; beklemediğim, hayatımı daha da çıkmaza sokan bir gerçek. "Ve bunu..." Doğru kelimeler seçmek için olabildiğince efor harcıyordum. İçimde bir şeyler yanıyordu. Konuşmak gerçekten zordu. "...ben abinize söylemek istiyorum." Cümlem sonunda bittiğinde içimdeki şey daha çok yandı.
Amelia'nın cevabı için gözlerine baktım. Bir anlık şokun etkisinden sonra gözlerini kaçırttı, yere baktı. Bir süre düşündü. "Elbette." Kafasını kaldırıp yeniden bana baktı. "Elbette, tabii bu sizi hakkınız, yani..." Gözleri sola kaydı, bir şeyler düşünüyordu. "...yani bunu demek sizin hakkınız." Öyle bir karmaşayla savaşıyordu ki aynı cümleleri tekrar söylediğini bile anlamamıştı. "Ama..." Gözlerini kapatıp, derin nefes aldı. Lütfen ısrar etme ve tamam de! "Buna çok sevindim." Gözlerini açıp, yumuşak bakışlarını bana dikti. Bunu beklemiyordum. Elimi avuçlarına aldı. "Ah, sonunda Dorian'den başka bir yeğenim oluyor. O kadar..." Gözlerini yukarı dikti. "...mesudum ki, Tanrım." Dorian... Doğru. Gözlerimi önümde Tanrıya dualar eden kadından kaldırıp Isabella'ya baktım. Dorian, Isabella'ın oğluydu.
Amelia'nın teşekkür içeren duası, bana kısa sürelik unuttuklarımı yeniden hatırlattı. Her hatırladığım kareyle daha çok sarsılıyordum. Susan'ın bedenine girmiş olan o İblis, beni bulmuştu. Beni en başından beri bulmuştu ve bu, tehlikeli bir işti. Kim bilir, kimin vücuduna girip karşımıza çıkacaktı. Samuel, beni kurtarmak için geçmişe gelmişti, ama yanlış yapmıştı. Bir şey en fazla bu kadar yanlış olabilirdi. Onun yüzünden İblis uyanmıştı. Şimdi ise nerede olduğundan bile haberdar değildim. Bildiğim tek şey benim etrafımda bir yerlerdeydi.
Gözlerimi Amelia'ya diktim. Bu kez kararım kesindi. Oğlumu ve adamımı -yani kralı- bu meymenetsiz ve kinci İblisten koruyacaktım. "Kralla görüşmek istiyorum. Hemen şimdi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyülenmiş Zaman
FantasíaJasmin, Işık Krallığının veliaht prensinin nişanlısı iken karşılaştığı sorunlardan yorulmuştur. Her şeye bir ara vermek adına katılmayı umduğu kampta ilgisini çeken büyülü eşya onu Karanlık Krallığının cariye gecesine götürür. Veliaht prensler, pren...