𖥸'29

343 32 0
                                    

Jasmin

"Anne!" Malikanenin bahçesinde dolaşmaya çıkmıştım. Gözlerim ağaçlarda huzur buluyordu. Duyduğum sesle ise kulaklarım da mutluluğuna kavuştu. Tamamen ses gelen tarafa döndüğümde önümde bana doğru koşan bir Samuel vardı. Dudaklarım, bu güzel manzarayla, gülümsemeye konukluk etti. Samuel koşup, bana sarıldığında, koştuğu için rahatsız ettiği çiçekler etrafta uçuşmaya başladı. Sarı, kırmızı, pembe çiçekler gökyüzünü süslüyor ve insanın kalbini neşelendiriyordu.

"Seni çok özledim, anne." Samuel bana sarılmış halde, konuşuyordu. Kollarımı beline doladım, sırtını okşadım.

"Ben de seni özledim." Ayrıldığımızda gözlerimi gözlerine dikmiştim. "Neden bu kadar uzun sürdü?" Kaşlarımı kaldırdım.

Samuel, elini ensesin götürüp utandığını belli eden bir yüz ifadesiyle gülümsedi. "Beni bu kadar özlediğini bilsem daha çabuk gelirdim."

"Bir dakika." Dudaklarım sola doğru kıvrıldı. "Sen utandın mı?" Ona doğru yaklaştıkça yüzünü benden saklamaya çalışıyordu.

"Hayır!" Diğer tarafa bakmakta ısrarcıydı.

"Eh, peki." Kollarımı göğsümde bağdaş yaptım. Gözlerimi yarım açıp omuz silktim. "Öyle diyorsan."

"Ne yapıyorsun burada, anne?" Anne demesi başkaları yanımızda olsa sorundu. Lakin sonuçta şu an yalnızdık.

Gözlerimi çiçeklere diktim. "Krizantemler."

"Çiçekler." Gözlerini kocaman açmıştı. Bu hâlini gülerek izliyordum; çok tatlıydı.

"Öyle." Gözlerim yeniden çiçeklerle buluştu. "Krizantemin hikayesini biliyor musun?" Kafasını sağa sola salladığında konuşmaya devam ettim. "İçinde hem mutluluk hem de acıyı barındıran tek duygu olan aşkın çiçeği." Kafamı hafif sola yasladım. "Annem çok severdi."

"Anneannem mi?" Sesi fazlasıyla hevesliydi.

"Evet." İç çektim.

"Anneannemle hiç tanışmadım." Bu cümleyi söylerken sesi kısıldı. Gözleri çiçekleri bulmuştu. "Eminim senin kadar harika bir kadındır, anne."

Bu konuyu daha da delmek istemiyordum. O yüzden yeniden çiçeklere baktım. "Krizantem, kasım ayında çiçek açar. O yüzden kasımpatı da denir." Mor krizantemler şaşaalı bir şekilde bize bakıyordu. "İmkânsız aşka yakalanan insanların çiçeğidir." Kafamı hafifçe aşağı yukarı sallayarak konuşmaya devam ettim. "Bu insanlar asla kavuşamazmış ve aşkları kadının ölümüyle sonuçlanır." Gözlerimi kıstım. "Bildiğim tüm hikayelerinde böyle." Şimdi fark ettim de aslında bir insanın kaderini sevdiği şeyler belirlermiş. Yakında ölecektim ve aslında sevdiğim çiçeğin, bunca zamandır bana anlatmak istediği de buydu. Samuel konuşmadığında ben devam ettim. "Eski zamanlarda Ante isimli bir kadın varmış. Bu kadın güzeller güzeliymiş." Yaklaşıp parmaklarımı çiçeklerin üzerinde dolaştırdım. "Bir gün kırda çok yakışıklı bir delikanlıyla karşılaşmış. Yakışıklı, Ante'den habersiz önünde duran çiçekleri koklamış ve öpmüş." İç çektim. "Ante bu gence o kadar çok tutulmuş ki hemen yanına gidip..." Gözlerimi Samuel'e diktim. "...tanışmak istemiş fakat giderken onu gözden kaybetmiş." Gözlerime hüzün çöktü. Merakla beni dinliyordu. "Kahrolarak yakışıklı gencin dokunduğu çiçeğin yanına gitmiş." Kaşlarımı kaldırdım. Çiçeğe gözlerimi dikip parmağımı üzerine bastırdım. "İşte tam da onun çiçeği öptüğü yere dudaklarını dokundurmuş." Kocaman gülümsedim. "Gencin dudaklarının sıcaklığını hisseden Ante'nin utançtan yanakları kıpkırmızı olmuş." Yüzüm aniden endişeyle doldu taştı. "Bu haliyle Ante, büyüleyici bir güzelliğe kavuşmuş ve krizantem kadının güzelliğini kıskanmış." Bir süre durduktan sonra devam ettim. "Kıskanç krizantem..." Gözlerimi Samuel'e diktim. "...dudaklarının değdiği yerden Ante'nin tüm kanını çekmiş ve onu öldürmüş." Samuel'in şaşıran yüzüne hafifçe gülümsedim, ama sonra konuya odaklandım. "Bir masum buse uğruna canından olan Ante'yi bu krizantemin dibine gömmüşler." Kafamı belli belirsiz salladım. "Zaman içinde yaptığına çok pişman olan krizantem, her bahar bir sürü çiçek açıp yapraklarını Ante'nin üzerine dökmüş." Gözlerim yeniden çiçekle karşılaştı. Sesimi fısıltıyla takas ettim. "İşte hüzünlü çiçeğin hikayesi."

Büyülenmiş ZamanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin