𖥸'51

293 23 0
                                    

Melodi kulaklarıma vardı. Oradan izin aldıktan sonra kalbime ulaştı ve kalbimi neşelendirdi. Sabahın erken saatleriydi. Dün gece James'le, Amelia'nın bana ayarlanan düğün elbisesini mahvettiğini öğrenmiştik. Bu yüzden düğün sabah saatlerine ertelenmişti.

Düğün törenimin böyle olacağını hiç düşünmemiştim. Bazen Joseph'li düğünler hayal ederdim ki şimdi Tanrı korusun diyorum. En başından beri Joseph'le nişanımı bitirmeye çalışıyordum. Daha sonra herkesten uzak ve mutlu bir hayata sahip olacaktım. Mümkünse kraliyet işlerinden kaçmak istiyordum, çünkü Joseph ve Işık Krallığının dizginlenemeyen kraliyet ailesi beni tüketmişti.

Ama şimdi... Gözlerimi yanımda dikilen adama diktim. Ama şimdi her şey çok değişmişti. Belki de kraliçe olmak için doğmuştum. Hep kaçmama rağmen, daha sakin bir hayat dilememe rağmen buradaydım işte. Hayatımı, kaderimi değiştiren adamın yanında. Kaderim kirli taht oyunları, saraydaki güzelliklerin arkasındaki kederle boyanacaktı. Bir kraliçe olmak... Çoğu kişinin dilediği, ama başaramadığı o kanlı, ihtişamlı unvan. Nedense bu unvan üzerime dikilmiş bir elbise gibiydi. Tam olarak üzerime dikilmişti.

Üzerimde beyaz ve fazla kabarık olmayan bir elbise vardı. Kolları açıktı, ama dekolte kısmındaki işlemeler gerdanımı kapatıyor, boynuma varmıyordu. James'in üzerinde ise beyaz bir lord takımı vardı.

Papa Theador, birkaç cümle mırıldandıktan sonra resmi olarak evli olduğumuzu söyledi. İçimi tuhaf bir ısı sararken bizim için salonu süsleyen alkış sesleri arasında kaybolmuştum. James kollarıma elini bastırdı ve beni kaybolduğum yerde buldu. Gözlerim onu bulduğunda bedenimi tamamen kendisine doğru çevirmişti. İçimdeki ısı artmaya devam ediyordu. Hayran gözleri bir süre daha yüzümde dolaştıktan sonra dudaklarını araladı. "Seni bu dünyada ve öbür dünyada gittiğimiz yerde, hep seveceğime söz veriyorum; çünkü içinde sen yoksan, ben hiçbir dünyada var olamam." Alınıma öpücük kondurduğunda yüzümü gülümseme kapladı.

"Biz," dedim gözlerine bakmamak için bakışlarım gömleğini bulmuşken, "birbirimizin hiçbir şeyi olamayacak türden insanlardık..." Gözlerim tırmandı; bir süre oyalandığı dudaklarını da geride bırakıp gözleriyle buluştu. "...ama birden her şeyi olduk." Gözlerine bakarken derin nefes almıştım. Sanki hayatımda aldığım en güzel soluktu. "Anladım ki burada yaşamaya..." Kaşlarımı kaldırdım. "...uğrunda mücadele etmeye, elde etmeye ve evet, uğrunda ölmeye değecek bir şey var." Yanağımı göğsüne bastırdığımda kollarını bana sardı.

Gözlerim salonda dolaştı. Sarayın tapınağındaydık. Herkes sıra halinde olan koltuklara oturmuştu. Fakat şu an ayağa kalkıp alkışlamakla meşgullerdi. Gözlerim prens Joseph'i buldu. Şuna baksanıza... Düğün hazırlıklarını benim yüzümden aksattı diye nasıl da öfkeli. Beni gerçekten bıçaklayamadığı için gözlerinden hançerler gönderiyor. Joseph'in bu haline kıkırdadığımda James benden ayrıldı. "Ne oldu?" Gözleri merakla yüzümde dolaşıyordu.

Hadi, şu anı benim için kullanılır bir hale getirelim. "Çok mutluyum, o yüzden de gülümsüyorum." James gülümseyip şakağıma öpücük kondurdu.

"Ben de," dedi derin bir iç çekişin arkasında, "Ben de çok mutluyum."

"Kralım..." James'in annesi bize doğru yürümeye koyulduğunda, neredeyse tüm salonun ayağa kalkıp bize yaklaştığını, fark ettim.

"Şimdi bizi teker teker tebrik edecekler." James, kulağıma fısıldadıktan sonra doğruldu. Annesine doğru dönüp gülümsedi.

"Tebrik ederim," dedi kraliçe, oğluna sarılarak. Uzun süre ayrılmadıklarını anladığımda kaşlarımı kaldırdım. Acaba beş dakika olmuş mudur? Oğlunu annişinden ayırdığım için kadın azaplar çekiyor olmalı. Sarılma süreçleri sonunda bittiğinde kraliçe, bana baktı. "James," dedi yeniden James'e bakarak, "babandan kalan krallığı sana emanet ettim." Gözleri beni buldu. "Şimdi ise krallığı ve seni, kraliçeye emanet ediyorum." Zoraki bir gülümseme sunduğumda kadının gülümsemesi daha da büyüdü.

Büyülenmiş ZamanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin