Hangi kelime anlatır ki hisleri, tüm çıplaklığınla anlatabilir mi seni sana? Anlatsan anlarlar mı? Söylesen duyarlar mı seni?
Döksen şuan içindeki bütün ruhu körelmiş duyguları... yinede anlayabilirler mi yaşadıklarını. Sen bile anlayamamışken seni. Seni anlayan var mıdır?
Sabah telefonumun alarmının çalmasıyla irkildim. Evet bugün pazartesi. Lanet bir gün.
Zar zor yataktan kalktığımda üstümde pembe geceliğim vardı. Neden gecelikle yatmıştım bilmiyorum çok rahatsız edici bir şey diye homurdanmadan edemedim.Yatakta oram buram açılırken rahat edemiyordum. Genelde şort ve tişörtle yatardım ve gayet rahatlardı.Galiba bugün gerçekten çok huysuzum.Tamam kabul baya. Yüzümü yıkadım ve hemen dolabın karşısına geçip abartısız iki saat dolaba bakarak ne giysem diye düşünerek geçirdim.Sonunda saks mavisi mini bir tulum ve altına siyah mat bir topuklu ayakkabı ile kombinimi tamamlamış sayılırdım.Odamdaki büyük boy aynasının karşına geçtim ve kendime baktım.Fena değilim diye mırıldandım.Aslında mükemmel olduğumu biliyordum.Hiç mütevazi olamayacaktım. Kumral bir kızdım.Herkes fiziğimin mankenlere taş çıkartacağını söyler. Evet bazen kendimi çok güzel buluyorum ama bazen nedense kendimden nefret ederdim.Aslında neden nefret ettiğimi biliyordum.
Onun kızı olmak.
Hande Şahdoğlu'nun kızı olmak.
Kehribar rengindeki gözlerime az bir kalem çektim. Aslında pek sürmezdim.Olmazsa olmaz rimelimi de sürerek işimi bitirdim.Makyaj anlayışım sadece rimelden ibaretti. Fazla oyalanmadan kot ceketimi ve çantamı alarak salonda beni bekleyen masaya hızlıca oturdum. Babam her zamanki yerini almıştı; tam masanın baş köşesi. Benim için koyulmuş çaydan büyük bir yudum aldıktan sonra babamın bana kaşlarını çatarak baktığını gördüm.
"Simay okul için fazla abartılı değil misin?" imalı bir şekilde anneme gözlerini dikmişti bile.
Aslında bu benim en salaş hallerimden biriydi.Burun kıvırarak önüme döndüm ve telefonumu kurcalamaya başladım. Umursamaz bir ben. Babamın bakışlarının dahada sertleştiğini hissedebiliyordum ve anneme bu senin marifetinmiş gibi attığı bakışı da tabi. Onun marifetiydi belkide. Artık rutin olan bu tartışmayı ezberlemiştim istemesemde. Annem olacak Hande bunun farkına varmıştı ki ani bir çıkış yaptı babama.
"Hiç bakma bana öyle.Benim suçummuş gibi davranma. " annemin sesi yükselmişti. Evet kötü bir sabah.
Yine...yine...ve yine.
" Benim şımardığım falan yok sadece canım böyle giyinmek istedi o kadar." yüzümü telefonuma gömerek bir an önce bu tartışmadan kurtulmayı diledim.
"Simay 18 yaşındasın ve hala beş yaşındaymış gibi davranıyorsun. Biraz büyü artık." Artık sabrı taşmıştı. Babama dik dik baktım. Sinirlenmiştim. Ben sadece öfkeliydim. Huzur bulamadığım bu evde öfke bulmuştum. Keşke dedim içimden keşke hep beş yaşında kalsaydım.
"O zaman şımarık bir çocuk gibi davranmalıyım. Öyle değil mi?" sandalyemden yavaşça kalktım. "Hadi size iyi sohbetler." diyerek arkamı döndüm ve hızla evden çıktım.
Arkamdan sesler daha da yükselmişti.Benim yüzümden zaten sürekli kavga ediyorlardı.Buna alışmıştım.Ama babama söylediklerimden şimdiden pişman olmaya başlamıştım bile.Çünkü babam benim için çok önemliydi. Babasının kızıydım. Ama babamı fena kızdırmıştım.Derin bir iç çektim ve hızlıca arabaya bindim.Salih Bey beni okula bırakmak için arabayı hemen çalıştırdı. Her zaman gittiğim bu yol bana bugün daha da uzun gelmişti. Babamları düşünüyordum. Neden her zaman tartışan bir aile olduğumuz gerçeği nefes almamı zorlaştırıyordu.Babam bunları hiç ama hiç hak etmiyordu.Ama annem sonuna kadar hak ediyordu. En son ne zaman ona anne dedim sahi? Bu gerçek gözlerimin dolmasına neden olmuştu.Başıma yukarı kaldırarak gözyaşlarımın akmaması için kendimi toparladım.Ağlamaktan nefret ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFGEN|Gardımı düşüren(Askıya alındı)
Teen Fiction... "Nezih sana bir şey soracağım ama bana doğruyu söyleyeceksin" "Söz veremem güzelim" "Bir kere..." son bir umut parçasıyla "Bir kere söz ver" dedim. "Sor hadi" sesinde her an vazgeçebili...